Kayıtlar

Mart 14, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ASLANLAR DA AĞLAR

Resim
Tarih MÖ 4'ncü yüzyıldı. Ege denizinde büyük savaşlar yaşanıyordu.. Spartalılar ile Atinalılar Akdeniz ticaretini ele geçirmek için birbirine saldırıyordu. Bölgenin en önemli ticaret merkezlerinden biri Knidos'tu. Akdeniz ile Ege sularının birleştiği yerdeydi.. Atinalılar'ın en sağlam limanlarından biriydi.. Sadece bilim, sanat ve ticarette değil, her alanda çevresindeki kentlerden ilerideydi. Akdenizin şarap, incir, keçiboynuzu deposuydu. Bir sonbahar sabahıydı.. Güneş daha doğmamıştı.. Spartalılar gemilerle Knidos'a saldırdı. Ancak, görülmemiş bir direnişle karşılaştılar. Knidoslular canları pahasına yurtlarını savunuyordu. Kimi tarihçilere göre başlarında komutan Canon vardı. Savaş günlerce sürdü.. Sonunda zafer Atinalılar'ın oldu. Kent düşmemiş, Sparta filosu ağır yenilgi almıştı.. Knidoslular, bu savaşta kahramanca ölenler anısına limanda bir anıt mezar yaptırdı.. Anıt 18 metre yüksekliğindeydi. Ùzerinde de dev bir aslan heykeli vardı..

ZAMAN DEDİĞİMİZ NEDİR Kİ AHMET ABİ?

Resim
“Ah güzel Ahmet Abim benim, Gördün mü bak Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket.” * * * 1926 ’ın baharında Kayseri ’de doğmuştu. İşçi bir babanın çocuğuydu. Zor yıllardı o yıllar. Sıtmalı, hastalıklı yıllar.. Doktor yoktu, kocakarı ilaçları vardı. Tavşan pisliği toplanır, sidik içirilirdi. Muska ve ip bağlanırdı sıtmaya karşı. Bal sürerlerdi yaralara. Yaşam doğaya ve toprağa, kadere ve alın yazısını bağlıydı. Baskılar çoktu. Din, ahlak, devlet. Baskılarla ve korkularla yoğruluyordu insanlar. O da böyle büyüdü. Zorlukla bitirdiği ilk, orta ve sanat okulundan sonra halkevleri ile tanıştı. Resme, tiyatroya meraklıydı. Kayseri Halkevi’nde rejimi eleştiren bir tiyatro oyununda rol aldı. Fişlendi. Kayseri Emniyet Müdürlüğü 'nün hakkında hazırladığı rapor siciline işlendi. O artık devlet için potansiyel bir tehlikeydi. Komünist’ti! Oysa o yaşlarda ne sağı, solu biliyordu. Ne Marks’ı, Kapital’i. Resme ol

"YÜZBİNLİK MEHMET"İN İBRETLİK ÖYKÜSÜ.

Resim
Bir garip adamdı Mehmet . Dadya kariyesinden( * ) Kızlanlı Mehmet. Köyün en yoklusuydu. Altı oğlu, bir kızı vardı. Yaşamını güçlükle sürdürüyordu. Ama Küçük dünyasında mutluydu. Parayla pulla işi yoktu. Zaten 70’li yıllarda Datça dediğin neydi ki. Bir avuç toprak. Kuş uçmaz, kervan geçmez. Para olsa, harcayacak yer bulunmaz. *. *. * Atalarından bir arsa kalmıştı Mehmet'e. 60 bin metrekarelik bir arsa. Akdeniz' in kıyısında cennet bir koydu. Çam ormanlarının denizle kucaklaştığı bir doğa harikası. Kıyısı yeşil, denizi maviydi. Gökyüzü ise masmavi.. Ama o yıllarda bir işe yaramazdı. Eksen ekilmez, biçsen biçilmez. Elektiriği, suyu yoktu. Turist desen Datça 'ya gelmezdi. Bazen eşek sırtında koya inerdi Mehmet . İskaroz yakalardı. O zamanlar iskarozlar da iskarozdu hani. Bir tanesiyle iki kişi doyardı.. Izgaranın üstünde enfes kokardı. Dedik ya; mutlu, mesuttu bizim Mehmet. *. *. * 70'li yılların

DÖRT BARDAK SUYUN HİKAYESİ

Resim
“Beni hor görme gardaşım Sen altınsın ben tunç muyum?” Aşık Mahsuni Ağustos sıcağıydı.. Kocadağ'dan esen harup yeli Datça sahillerini kavuruyordu.. Ortalık alev alevdi.. İnsanlar ya denizde, ya klimalı evindeydi.. O çalışıyordu.. Çünkü çalışmak zorundaydı.. Evde ekmek bekleyen üç çocuk ve bir eş vardı. Sıva ustasıydı Abbas.. İyi ustaydı.. Datça'nın en güzel koylarından Aktur'da çalışıyordu.. Üç arkadaştılar.. Üç Vanlı.. Üçü de Ercişli.. Bir evin dış sıvalarını onarıyorlardı.. Saatlerce mala sallıyorlardı.. Bir an memleketi düşündü Abbas.. Şimdi Erciş kimbilir ne kadar serindi.. Zilan'ın nemi hep suluovaya vururdu.. Yaylalar Deliçay ile sulanırdı.. Dereler gürül gürül Van gölüne akardı.. Suyu düşünürken Abbas'ı bir hararet sardı.. Dili damağı kurumuştu.. Yutkundu.. " Susadım" dedi.. Arkadaşları " Biz de " dediler.. Bir su molası verdiler.. Aktur'un yönetim binası yakınlarındaydı.. Yöneticiden soğuk su

BİR SOYGUN HİKAYESİ.

Resim
“Dinle Anadolu. Yitip giden  senin hikayendir.” Yusuf Yavuz Yıl 1973. O yıllar Datça dediğin yer gözden uzak, gönülden ırak bir belde. Kuş uçmaz, kervan geçmez. Bir kadın geliyor, Amerikalı. Havalı mı, havalı. Prof. Iris Cornelia Love . Long Island Üniversitesi'nden. Sözde arkeolog bu hanımefendi. İlgisi yok, sanat tarihçisi aslında. Ama elinde tapu gibi bir belge. Ankara'dan almış. Knidos'u kazacak. Mübarek sanki dişi Indiana Jones. Elde kazma kürek 20 kişilik bir ekiple girişiyor işe. Vuruyor kazmayı. Ne gözetleyen var, ne denetleyen. Delik deşik ediyor güzelim Knidos'u. Tıpkı bir köstebek gibi. Parçalıyor mermerleri. Bazen dinamit patlatıyor. Uçuruyor lahitleri. Sözde Çıplak Afrodit Heykeli 'ni arıyorlar. Ne gezer!. Gizli gizli çıkarılıyor seramikler, heykeller, büstler. Ve yurtdışına kaçırılıyor güzelim tarihi eserler. Ankara uyuyor ama Datça köylüsü uyumaz. "Bu Amerikalı kadın bir

GEBEKUM'UN HAZİN ÖYKÜSÜ

Resim
İki milyon yıl önce Ege ve Akdeniz sularının altında tek tabaka olarak yatıyordu. Milyonlarca yıl sanki uykudaydı. Birgün faylar hareketlendi. Büyük depremler oldu. Yer yerinden oynadı. Milyonlarca yıl denizin altında yatan o tek tabaka su üzerine çıktı. O yükselirken, sağındaki solundaki tabakalar da su altına indi. Böylece Datça yarımadası oluştu. Antik dönemin tarihçisi Strabon’a göre; “yarımadaların en güzeli” idi. Kuzeyi sert kayalardan oluşuyordu. Bu yüzden kuzey daha fazla yükseldi. Zamanla kayalar aşındı; kum, çakıl, mil, kil gibi maddeler rüzgar ve yağmur sularının etkisiyle güneye aktı. Ve dünyanın en nadide kumsallarından biri çıktı ortaya; Gebekum. Gebekum, Datça’ya 10 kilometre uzaklıkta, yaklaşık 7 kilometre uzunluğunda, bir fosil kumulu. Yaklaşık 1.8 milyon yaşında. Her tabakası bir başka çağı anlatıyor. Her tabakası aslında Datça yarımadasının tarihçesi. Doğanın milyonlarca yılda oluşturduğu bu kumulda bir çoğu endemik 100’den