29 Mart 2025 Cumartesi

GENÇLİK ARTIK AYNI YERDEN KONUŞMUYOR


1980 darbesi yalnızca siyasal kurumları değil, toplumsal dokuyu da derinden etkiledi. Bu etkilerden biri, gençliğin siyasetle kurduğu ilişkinin dönüşümüdür.
Otoriter bir atmosferde yetişen kuşaklar, zamanla siyasetten uzaklaştırıldı. Bireysel başarı, kariyer hedefleri ve tüketim kültürü etrafında şekillenen yeni normlara yönlendirildi.
Ancak toplumsal dinamikler durağan değildir. Bugün karşımızda, geleneksel siyasal aidiyetlerden uzak, farklı bir gençlik profili bulunmakta.

Yeni kuşak, ideolojik sadakat ya da lider bağlılığı üzerinden tanımlanamaz. Onlar için siyaset, artık klasik siyasal yapıların, ideolojilerin veya parti aidiyetlerinin ötesinde. Siyasal ifade biçimleri, sosyal medya kampanyalarından YouTube yorumlarına, Instagram paylaşımlarına, Twitch yayınlarına kadar genişleyen dijital mecralara taşınmış durumda. Mizah, ironi ve görsel anlatılar, bu yeni siyasallığın temel araçları haline geldi.
2013’teki Gezi Direnişi, bu yeni siyasal dilin kamusal alandaki ilk büyük örneğiydi.  Gençler, o süreçte yalnızca devlet otoritesiyle değil, aynı zamanda konvansiyonel siyasal formlarla da yüzleşti.

Yakın dönemde gerçekleşen protestolarda semazen figürü ya da Pikachu kostümü giymiş bir eylemcinin yarattığı uluslararası etki, hiçbir geleneksel slogan ya da pankartın erişemediği bir görünürlük sağladı. Dünya, Türkiye'deki polis şiddetine bu iki figürle tanık oldu.
Bu durum, yeni kuşağın siyasal performansının ironi, mizah, semboller ve estetik üzerinden kurulduğunu göstermekte. Onlar için siyaset bir ağacı savunmak, bir kadınla dayanışmak, iklim adaleti talep etmek gibi gündelik yaşamla iç içe geçmiş bir pratik halini almış durumda.

Klasik siyasal sloganlar bu kuşak için ya nostaljik bir anı ya da anlamsız bir tekrar niteliğinde. “Kahrolsun faşizm” ya da “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” gibi sloganlar, gençlerin siyasal eyilimine hitap etmemekte. Benzer şekilde, "Rabia" gibi, "Bozkurt" gibi geleneksel ideolojik semboller de çoğunluğun gözünde bir anlam kaybına uğramış durumda.Bu bireyselleşmiş ve dijitalleşmiş siyasal tutumun etkili olup olmadığı tartışmaya açıktır. Ancak dikkat çekici olan, bu kuşağın kendi siyasal ifadesini özgün biçimlerde inşa etme kapasitesi. Temsil alanlarının dışında, alternatif araçlarla siyasal özneleşme pratikleri geliştirmekteler.

Öte yandan, artan ekonomik baskılar, geleceğe dair belirsizlikler ve siyasal tıkanmalar, az da olsa bazı gençleri "net" konuşan lider figürlerine ya da sadeleştirilmiş ideolojik anlatılara yöneltebilmekte.  Bu da içinde hem değişim umudunu hem de geçmişin tekrarını barındıran çelişkili bir siyasal tablo yaratmakta.

Bu kuşağı anlamak için klasik siyasal analiz araçları yetersiz kalıyor. Yeni sorular, yeni kavramlar ve en önemlisi, onların dünyasına içeriden bakabilme çabası gerekli. Gençlik artık aynı yerden konuşmuyor. Kendi dilini, kendi tarzını yaratıyor. Ve bu dil, hiçbir ideolojiye, sembole ya da kalıba sığmıyor.

Lidersiz, ideolojisiz ve dağınık görünen bu yeni kuşak bir siyasal dönüşüm yaratabilir mi? Benim kuşağımın normlarıyla bu soruya verilecek cevap kesinlikle "hayır"dır.
Ancak mesele tam da burada. Gençlerin gerçekliği, bizimkinden farklı. Ve siyaset, bu yeni dili doğru okuyamazsa, geleceği de ıskalayacak.
Bu dili öğrenip, anlayan ve ayak uyduran bir siyaset geliştirilse, yarınları da o siyaset yazacak.

Öne çıkan

PİYANOLARI DA ZİNCİRE VURURLAR

Bir piyanoyu neden susturmak ister bir rejim? Bu sorunun cevabı, sadece müzikte değil, müziğin taşıdığı anlamda gizli. Çünkü b...