DATÇA'DA BİR KADIN, BİR FİLOZOF, ARILAR VE DÜNYA GÜNÜ.
Yedi sekiz yıl öncesi. Kızılbük ’te Bizim Cennet ’te kahvaltıdayım. Denizin hemen kıyısı. Tatilciler doldurmuş masaları. Kimi mayolu, kimi bikinili. Bazıları denizden yeni çıkmış. Hafif bir rüzgar ve havada taze bahar kokusu. Doğa çiceğe vermiş kendini. Etrafta kelebeklerle, arıların dansı var. Dalga sesleri Chopen ’in ilkbahar valsi gibi. Yüzler gülüyor, sohbetler neşeli. Herkes afiyetle yiyor taze ekmekleri, yumurtaları. körpe domates ve salatalıkları. Ama ileride bir masa var ki, farklı. Full makyaj bir hanımefendi. En pahalı kokudan sürünmüş. En buram deodoranttan dökünmüş. Bacım sanki Etiler Nusret ’te akşam yemeğinde! Parfümün kokusu kızarmış ekmeğin kokusunu bastırıyor yeminle. Bir anda arılar çevirdi kadının etrafını. Hem de ne çevirme. Yüzlerce. İstila gibi. Dertleri ne kadın, ne kahvaltı tabağı. Onları cezbeden parfümün kokusu. Vızır vızırlar. Kadın deliye döndü. El, kol, ayak, ortalığı ayağa kaldırdı birden. Bir