19 Ağustos 2018 Pazar

ETME GEL, AY KARANLIK


Ağustos'un son günleri.
Mesudiye'de durgun bir hava.
Gökyüzü yıldız yorgan.
Ay, gezegenler ve yıldızlar.
Yıldızlar karanlıkta ışıldayan şairler gibiler.
Venüs bu gece biraz alıngan.
Göz kırpıyor sanki.
Bir yanıyor, bir sönüyor.
Ay ise parlak.
Belki de yakınlığından.
Kocaman.

Aya her baktığımda  İspanyol şair Garcia Lorca'nın mısraları gelir aklıma.

"Ay kocaman at kara.
Torbamda zeytin kara.
Bilirim de yolları.
Varamam Kordoba'ya."

Bir toprak ağasının evladı olup, çiftciyi köylüyü düşünmek her insanın harcı olamazdı.
Onun oldu.
Lorca'nın yüreği ezilenler için attı.

Neruda'nın dediği gibi, o İspanya ozanlarının en sevileni, en arananı ve en ‘çocuk’ olanıydı.
Hep halkını düşündü.
Tek suçu buydu.
1936'da bir Ağustos sabahında, henüz 36 yaşındayken, Franco'nun faşistleri tarafından kurşuna dizildi.
İnfaz mangasına ateş emri verilirken, dilinden dökülenler şunlardı.

“Özgür olmayan insan nedir?
Söyle bana, Mariana.
Söyle seni nasıl sevebilirim
Özgür olmazsam.
Sana kalbimi nasıl açabilirim
Bu yürek benim değilse."

*.   *.   *

Gecenin bu saatinde, aya sesleniyor yüreğim.
Şairler neden öldürülür gülüm?
Neden süründürülür?
Nedendir bu zulüm?
Mısraların suçu nedir?

*.   *.  * 

Almanya'da Hitler faşizmine ilk başkaldıranlardan biriydi Bertolt Brecht.
İyi şairdi.
Mısraları inanılmazdı.

"İyice görüyorum artık düzeni.
Orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,
Aşağıda da bir çok kişi.
Ve bağırıyor yukardakiler aşağıya:
"Çıkın buraya gelin ki,
hepimiz olalım yukarıda."
Ama iyice gözlediğinde görüyorsun,
Neyin saklı olduğunu
Yukardakilerle, aşağıdakiler arasında.
Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta.
Yol değil ama.
Bir tahta bu.
Ve şimdi görüyorsun açıkça;
Bu bir tahterevalli tahtası.
Bütün düzen bir tahterevalli aslında.
İki ucu birbirine bağımlı.
Yukardakiler durabiliyorlar orada,
Sırf ötekiler durduğundan aşağıda."

Ölüm emrini verdiler..
1933'ün şubatında canı kadar sevdiği ülkesini terketmek zorunda kaldı.
Şiirleri belleklere kazındı.

"Tankınız ne güçlü generalim, 
Siler süpürür bir ormanı, 
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var; 
İster bir sürücü.

Bombardıman uçağınız ne güçlü generalim, 
Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var; 
Usta ister yapacak.

İnsan dediğin nice işler görür, generalim, 
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var; 
Bilir düşünmesini de."



Dünya şairi Nazım Hikmet, Cumhuriyet kurulur kurulmaz zalimlerin hedefi oldu.
1923'ten 1938'e kadar çekmediği zulüm kalmadı..
Nezarethanelerde, işkencehanelerde, mahkemelerde süründürdüler.
Suçu şiir yazmaktı.

"Açlık ordusu yürüyor 
yürüyor ekmeğe doymak için 
ete doymak için 
kitaba doymak için 
hürriyete doymak için. "

Ekmeği, eti, kitabı ve hürriyeti yazdığı için 1938'de darbeci suçlamasıyla 25 yıl verdiler.
12 yıl hapis yattı.
Aftan çıktı.
Susmadı.
Yine hapise tıkmak istediler.
Yurtdışına kaçtı..
Memleketine hasret öldü.

"Memleketim, memleketim, memleketim, 
ne kasketim kaldı senin ora işi 
ne yollarını taşımış ayakkabım, 
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan, 
Şile bezindendi. 
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin, 
alnımın çizgilerindesin memleketim, 
memleketim, 
memleketim."

*.   *.   *

Bir damla suya okyanusu sığdıran sihirbazlar gibi, her mısrasına sonsuz anlamlar yükleyen bir yazardı Sabahattin Ali.
Sistemin karşısında, halkının yanındaydı.
İşsiz bıraktılar.
Hapse attılar.

"Burda çiçekler açmıyor
Kuşlar süzülüp uçmuyor
Yıldızlar ışık saçmıyor
Geçmiyor günler geçmiyor."

Yattı, çıktı.
Peşini bırakmadılar.
Yurtdışına kaçarken kafasını kırdılar.

“Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? 
Bir gün Almanların pabucunu yalayan, 
Ertesi gün İngilizlere takla atan,
Daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan 
Soysuzlar gibi olmak istemedik.
 Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. 
O da kendi cefakeş milletimizdir."

*.  *.  *

Bir yürek işçisiydi Ahmed Arif.
Bir namus işçisi.
Namuslu ve yürekli olunca başına gelmedik kalmadı.

"Dört yanım puşt zulası..
Dost yüzlü, 
Dost gülücüklü 
Cıgaramdan yanar. 
Alnım öperler, 
Suskun, hayın, çıyansı. 
Dört yanım puşt zulası, 
Dönerim dönerim çıkmaz. 
En leylim gecede ölesim tutmuş 
Etme gel, 
Ay karanlık."

Horladılar, dışladılar, hapse attılar.

"Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin."



Arjantin'in yüreğiydi Victor Jara.
Köylünün, işçinin sesi.
Emeğin nefesiydi.
Henüz 39 yaşındayken Pinochet'in faşist ordusu tarafından katledildi.
Şili Ulusal Stadyumunda beş bin tutsağın gözleri önünde ellerini kestiler önce.
Sonra kafasını dipçikle parçaladılar.
Ölürken bile şiirini okuyordu, Jara.

“Beş bin kişiyiz burada
Bu ufacık yerinde kentin.
Beş bin kişiyiz..
Kim bilir kaç kişiyiz daha kentlerde ve ülkede?
Burada yapayalnız on bin el, tohum eken
Ve fabrikaları çalıştıran.”

*.  *.  *

Daha niceleri.
Şiirleri uğruna zulme uğradı.
Oysa şiir hakikattır.
Şiir yaşamdır.
Şiir halktan beslenir.
Ve şiir yazılamaz, yazdırılır.
Şairler karanlıkla parlayan yıldızlar gibidir.
Macarlar'ın kahramanı Petöfi şöyle tarif eder şairi.

"Ey şairler, gireceksiniz halkla kol kola,
Alevlerin, fırtınaların içinden geçeceksiniz,
Hiç durmadan yürüyeceksiniz, ama hiç durmadan,
Alçaktır halkın bayrağını elinden düşüren de,
Şurda, geride, bir kenarda gizli gizli,
Bir parça dinleneyim, diyen de alçak.
Halk bakacak, görecek, anlayacak,
Acı çeken kim, başkaldıran kim, dövüşen kim,
Kim işi oluruna bırakmış,
Kim günü gün eden,
Kim şarlatan, 
Kim korkak!” 

*.  *.  *

Gecenin bu saatinde gökyüzünde ay ve yıldızlar.
Ay'a sesleniyor yüreğim.
Belki de en yakın olduğundan
Şairler neden öldürülür gülüm?.
Neden süründürülür?
Nedendir bu zulüm?
Sonra yıldızlara takılıyor gözüm..
Karanlıkla yıldız gibi parlayan şairler geliyor aklıma.
Ve Ahmed Arif'in sözlerini hatırlıyorum.
"Etme gel, Ay Karanlık!"

GÜZELAYDIN VE MÜRİTLERİ


Spor medyasında bir manipülasyon çetesinden söz ediliyor yıllarca.
Öyle bir çete ki, algı operasyonlarıyla kulüpler, teknik direktörler ve futbolcular üzerinde baskı oluşturuyor.
Hatta bir spor gazetesinin yönetimini bile değiştirmeye çalışıyor bu çete.
İddialar böyle.
Ve bu iddialar  kulaktan kulağa yayılıyor ama işini kaybetme korkusundan kimse dile getirilemiyor.
Aslında geçmişte dile getirenler olmuştu.

GÜZELAYDIN'IN MÜRİTLERİ
Mesela 31 Ekim 2007 tarihli Türkiye Gazetesi'nde Kemal Belgin, "Güzelaydın ve müritleri" diye tanımladığı bu manipülasyon çetesinin o günlerde Futbol Federasyonu'nu dizayn etmeye çalıştığından söz ediyordu.
"Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu'nun suyu kaynadı ya... Hah işte ondan; eski milli takımlar sorumlusu Serdar Güzelaydın, müritlerince vitrine konmaya başlandı. Hoş, kendisine sorarsanız, "Bilmem ki, bakarız, zamanı değil" falan diye konuşur ama şirket meseleyi üstlenmiştir bile."

GÜZELAYDIN SPOR MÜDÜRLERİ, MANİPÜLASYON

Mesela Bilgin Gökberk, 25 Nisan 2008 tarihli Milliyet Gazetesi'nde "Güzelaydın, Spor Müdürleri, Manipülasyon" başlığıyla şöyle yazıyordu.
"Serdar(Güzelaydın) bey bayılıyor bu işlere.
Belli.
Doğum gününü de futbol medyasının önde gelen köşe yazarları, yorumcuları ve spor müdürleri ile kutladı. 
Sonra ‘sürpriz yaptılar, haberim yoktu’ dedi.
O doğum gününün bir gazetenin spor müdürünün organizasyonu olduğu yazıldı. 
Sıradan, dikkat çekmeyen bir haberdi, benim dikkatimi çekti.
Kim karışabilir insanın doğduğu günü kimle kutladığına; kim ne diyebilir?
“İş mi bu yaptığı” denilebilir en fazla.
Ya “iş”se peki.."

GÜZELAYDIN GAZETECİLERE PARA AKTARIYOR

Bir başka gazeteci Fatih Altaylı 22 Mayıs 2018'de Habertürk Gazetesi'nde medyadaki bu manipülasyon oluşumunun o günlerde Galatasaray kongresine algı operasyonu yaptığını ima ederek, bazı gazetecilerin Serdar Güzelaydın tarafından beslendiğini ileri sürüyordu.
"Federasyon Başkanı Demirören’in medyası Özbek’i destekliyor. Biliyoruz. Keza Serdar Güzelaydın vasıtasıyla bazı gazetecilere çeşitli biçimlerde para aktarılıyor. Onlar da Özbek’i destekliyorlar.


HER TAŞIN ALTINDAN GÜZELAYDIN ÇIKIYOR

İddialar sadece yazılmakla kalmıyordu.
Yorumcu Rıdvan Dilmen NTV ekranlarında  medyadaki bu manipülasyon oluşumunu açık ve net diye getiriyordu.
İddiaların merkezindeki isim Serdar Güzelaydın'dı.
Kimdi bu Güzelaydın?
15 Ocak 2018 tarihinde Fethi Yılmaz, Odatv'de şöyle anlatıyordu, Serdar Güzelaydın'ı.

"Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’la yakın ilişkileri olan, ANAP ve AKP döneminde Bakanlık yapan Murat Başesgioğlu’nun kalemi olan, Türkiye Futbol Federasyonu’nda görev alan, TRT’de işler yapan, FETÖ’nün Türkçe Olimpiyatları'na katılan Serdar Güzelaydın’ın öz geçmişi, adeta “her taşın altında bu isim var” yorumlarına neden oluyor.
Kastamonulu Serdar Güzelaydın, ANAP döneminde İçişleri Bakanlığı yapan bir başka Kastamonulu Murat Başesgioğlu’nun döneminde, Bakanlığın kaleminde çalıştı.
Sonrasında ise Güzelaydın için uzun yıllar yöneticisi olacağı Türkiye Futbol Federasyonu’nun kapıları açıldı. Öyle ki bir başka Kastamonlu, 2008 yılında hayatını kaybeden eski TFF Başkanı Hasan Doğan, 2002 yılında TFF’ye adım attığında ilişkilerini de yine Serdar Güzelaydın koordine ediyordu.
Serdar Güzelaydın’ın ismi AKP’nin iktidara geleceği 2002 yılında bir başka konu ile ilgili gündeme gelmişti. O dönem Serdar Güzelaydın, Ataköy Otelcilik A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü idi. Ataköy'de Ataköy Otelcilik A.Ş'ye ait Crowne Plaza Hotel'in bulunduğu binanın çatısına 2002 Ekim ayında sessiz sedasız bir anten konulmuştu. İddiaya göre, bu anten AKP'nin telsiz görüşmeleri için konmuştu. Atatürk Havaalanı'nın 6 numaralı pistinin iniş koridorunda olan, otelin tepesine izinsiz kurulan anten, uçaklar için tehlike yaratıyordu. Bu sebeple, AKP’de Bakanlık yapmış Başesgioğlu’nun akrabası olan, AKP’de Bakanlık yapmış Erkan Mumcu ile yakın ilişkileri olan Serdar Güzelaydın’ın ismi gündeme gelmişti.
Serdar Güzelaydın daha sonra AKP’den aday olmak için de uğraştı, ancak bu durum partide tepkilere neden oldu ve Güzelaydın’ın adaylık başvurusu kabul edilmedi.
Güzelaydın’ın ismi 2005 yılında ise bir yolsuzluk dosyasıyla gündeme geldi.
Vakıf Gureba Hastanesi kapatıldı ve yerine Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi konuldu. Murat Başesgioğlu’nun Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olduğu dönemde Vakıf Gureba Hastanesi’ne ilişkin yolsuzluk iddiaları gündeme geldi. Bu iddialar üzerine 2005 yılında Vakıf Gureba Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Nedim Samancı görevden alındı. Bakan Murat Başesgioğlu, Gureba’daki iddiaları vahim halde görerek, daha "derinlemesine" incelenmesini istemişti. Yolsuzluk iddialarına ismi karışanlar ise şöyleydi:
Başhekim Nedim Samancı, AKP İstanbul İl Başkan Yardımcısı Kemal Akar, bakan danışmanı İlyas Yıldırım, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi Serdar Güzelaydın ve hastane derneği muhasebeci Yaşar Kabataş…
Tüm bu isimlerinde tek ortak noktası ise; Kastamonulu olmasıydı.
Devam edelim.
TRT’ye FETÖ’cülerin en çok girdiği İbrahim Şahin’in başkanlığı döneminde, Serdar Güzelaydın, TRT’de de görev aldı ve TRT’ye işler yaptı. Bes Yapım’ın da sahibi olan Serdar Güzelaydın, Doğan Holding Yönetim Kurulu üyesi ve Doğan TV Holding Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın eşi Mehmet Ali Yalçındağ’a yakınlığıyla biliniyor. Güzelaydın’ın yapım şirketi başta Doğan Medya’nın kanalları olmak üzere birçok TV programı yapıyor.
2008 yılında FETÖ’nün Türkçe Olimpiyatları'na katılan Serdar Güzelaydın, Turkcell’in BİP uygulamasının da sahibi… BİP spor uygulaması gazeteciler arasında da etik tartışmasına neden olmuştu. Bazı spor gazetecileri haberlerini gazetelerinden önce uygulamaya gönderiyordu. Haberi ilk bu uygulamadan gören gazeteler de Bip’i kaynak vererek haberi geçiyorlardı. Bu şekilde büyük gazetelerin özel haberlerinin uygulamaya akması tartışmalara neden olmuştu.
Güzelaydın, 2008’de Fatih Terim’in milli takımdan aldığı maaş sert şekilde eleştirilirken, TFF yönetim kurulu üyesi olarak; ''ücret ile ilgili yorumlar haksızlık'' açıklamasını yapmış ve Fatih Terim’e destek olmuştu. O dönem Güzelaydın’ın bu sözleri TFF içinde de tepkilere neden olmuştu.
Fatih Terim’in Galatasaray’a gelişinde de, Terim ile Galatasaray Kulübü Başkanı Dursun Özbek’i buluşturan isim Serdar Güzelyadın’dı. Serdar Güzelaydın, Dursun Özbek ile Fatih Terim arasındaki görüşmenin 4 dakika sürdüğünü ifade etmiş ve anlaşmanın sağlandığını anlatmıştı.
Evet.
Tartışma yaratan isimlerin yanında görülen ve ilişkileri dikkat çeken Serdar Güzelaydın’ın isminin, kamuoyuna sıklıkla gündeme gelmemesi de kafalardaki soru işaretlerini arttırıyor.
Peki...
Sahi, nedir Serdar Güzelaydın’ın her taşın altından çıkmasını sağlayan güç?"

*.  *.  *

Yazılanlar, çizilenler bunlar.
Serdar Güzelaydın bir işadamı.
Para kazanmak için her yolu, her gücü kullananlardan.
Peki bizim meslektaşlara ne oluyor?
Kemal Belgin'in deyimiyle "Güzelaydın'ın müritleri"ne ne oluyor?
Kendini neden kullandırıyorsun arkadaş?
Yıllardır medyada "Güzelaydın güzellemeleri"yle neden manipülasyon yapıyorsun?
Neden?
Üç, beş, on her ne kadarsa cebine aktarılan, bu neyin karşılığında arkadaş?
Boğazından nasıl geçiyor o lokma?
Bizim camiamız küçüktür, herkes kimin kim olduğunu bilir.
Değer mi?

Öne çıkan

PİYANOLARI DA ZİNCİRE VURURLAR

Bir piyanoyu neden susturmak ister bir rejim? Bu sorunun cevabı, sadece müzikte değil, müziğin taşıdığı anlamda gizli. Çünkü b...