15 Şubat 2025 Cumartesi

ANA TANRIÇANIN KENTİNİ RANTA KURBAN EDECEKLER


Ege'nin bereketli topraklarında, İzmir'in dağlarıyla çevrili bir vadi vardı. Bu vadinin ortasında, rüzgarın eski tanrılardan mesajlar taşıdığı, kuşların tanrılara adanmış şarkılar söylediği bir kent yükseliyordu: Metropolis.
Efsaneye göre, bu kent bir tanrıça tarafından kutsanmıştı. Göğü delen kayalıkların zirvesinde, Ana Tanrıça Kybele hüküm sürerdi. O, toprağın ve doğanın hakimi, bereketin ve yaşamın kaynağıydı. Geceleri vahşi hayvanlarla birlikte dolaşır, ormanların gölgelerinde yankılanan davullar, onun varlığını müjdelerdi.
Bir gün, uzak diyarlardan bir kahraman bu topraklara ulaştı. Adı Metros idi. Onun Apollon’un oğlu olduğu, güneşin parlak ışıkları altında doğduğu söylenirdi. Kybele’nin kutsal vadisine vardığında, tanrıçanın ruhunu hisseden Metros, burada bir şehir kurmaya karar verdi. “Burası, tanrıçanın şehri olacak” dedi. “Onun adı sonsuza dek burada yankılanacak.”
İlk taşlar döşendi, tapınaklar inşa edildi. Her sütun, Kybele’ye bir dua gibi yükseldi gökyüzüne. Ve zamanla, bu şehir Dionysos’un neşesiyle doldu. Şarap tanrısının takipçileri, tiyatrolarda dans ediyor, şenlikler düzenliyor, Metropolis’in adını göklere çıkarıyordu.

Fakat bu kutsal kent, yalnızca insanlara ait değildi. Rivayete göre, Amazonlar, yani savaşçı kadınlar da bu topraklara gelmiş, tanrıçaya bağlılık yemini etmişti. Onların atlarını sürerek vadide kaybolduğu, geceleyin ay ışığında nehir kıyısında kılıçlarını bileyledikleri söylenirdi.
Yüzyıllar geçti, kent kralların, filozofların ve şairlerin yuvası oldu. Fakat her fısıltıda, her eski duvarda, Kybele’nin adı hala yankılanıyordu. Güneş her doğduğunda, rüzgâr vadinin içinden geçerken eski çağların öyküsünü anlatmaya devam ediyordu. Ve Metropolis antik kenti, tanrıların ve kahramanların gölgesinde, efsanelerin sonsuzluğuna adını yazdırdı.

Efsanelere adını yazdıran bu antik kent, rant uğruna yok sayıldı. Olay gerçekten düşündürücü. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Belçikalı Collinet ailesinin sahibi olduğu Carmeuse Grup bünyesinde olan Kimtaş Kireç Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi'nin Torbalı’da açmak istediği yeni ocak için ÇED başvurusu yaptı. Toplam 30 hektar alanda patlatma yöntemiyle taş çıkarılacak.

Metropolis antik kenti maden sahasına çok yakın ve patlamalardan olumsuz şekilde etkileneceği bilim insanları tarafından dile getirildi. Buna rağmen bu kentin 271 sayfalık ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporunda
adı bile geçmedi. Adeta hiç yokmuş gibi davranıldı.
Yani, 5000 yıllık bir tarih ve kültür hazinesi rant uğruna görünmez yapıldı.
Kybele’nin gölgesi hâlâ vadide mi dolaşıyor, yoksa sonsuza dek susturulacak mı bilinmez.
Bölge halkı isyanda.
Diyorlar ki, direneceğiz ve rüzgar sonsuza kadar  Metropolis’in efsanesini anlatmaya devam edecek.

KADERE BOYUN EĞME

Bir zamanlar, baharın gelişini müjdeleyen en güzel çiçeklerden Anemon, bir aşkın ve bir kaybın sembolüydü.
Mitolojide, bu narin çiçek, güzellik tanrıçası Afrodit ile yakışıklı avcı Adonis’in hüzünlü hikayesinden doğmuştu.
Adonis, ormanda avlanırken bir yaban domuzu tarafından yaralandığında, Afrodit hızla sevdiğinin yanına koşmuş, ancak yetişememişti. Adonis’in kanı toprağa karışırken, Afrodit’in gözyaşları da onun üzerine yağmıştı. Tanrılar, bu büyük aşkın anısına, kan ve gözyaşlarının birleştiği yerde mor ve kırmızı anemon çiçeklerini filizlendirdi.
O günden sonra anemonlar, baharın ilk ışıklarıyla açarak aşkın hem güzelliğini hem de kaybedişin kaçınılmaz hüznünü hatırlattı. 
Hafif bir rüzgar estiğinde eğilip bükülmeleri, sanki Afrodit’in hala Adonis’in adını mırıldandığını işaret ederdi.
Sanki kadere bir boyun eğmeydi bu.
İşte bu yüzden, bu fotoğraftaki mor anemon da boynunu eğmiş duruyor. Belki de bir zamanlar yaşanmış bir aşkın izlerini taşıyor. Belki de Afrodit’in hiç dinmeyen gözyaşlarıyla ıslanmış gibi, sessizce fısıldıyor.

Aşk güzeldir, ama her bahar yeniden doğsa da, her zaman solmaya mahkumdur.”

Öne çıkan

KOPMUŞ BEDENLER KAYBOLAN HAYATLAR

Onlar, artık eksik olan bedenleriyle savaşa geri dönen adamlar… Kolları ve bacakları kopmuş, ama ruhları hala ayakta. Et ve kem...