10 Ocak 2025 Cuma

KNİDOS'UN KUMRULARI

Binlerce yıllık bir ezgi gibiydi bu toprakların hikayesi. Ege’nin mavi dalgaları ile Akdeniz’in serin esintilerinin kucaklaştığı yerde, Knidos’un rüzgarla savrulan antik taşları arasında dolanırdı bu masal. Zamana meydan okuyan bir yankı gibi, her bahar yeniden anlatılırdı. Kimi, köyün ihtiyarlarının dilinde duyardı, kimi kuşların sabah şarkılarında.
M.Ö. 2'nci yüzyılda yazar Longus'un "Daphnis ve Chloe" isimli romanına konu olmuştu bu hikaye.
Knidos'u soyan Sir Charles Newton bu hikayeyi köylü Mehmet Çavuş'tan dinlemişti. 

Derler ki, bir zamanlar bu coğrafyada bir kız ve bir erkek kardeş yaşardı. Yaşadıkları toprakların cömertliğiyle büyüyen bu iki çocuğun en büyük mutluluğu, koyunlarıyla birlikte dağlara çıkmaktı. Baharın ilk ışıklarıyla dolup taşan o yemyeşil vadilerde, gün boyunca neşe içinde oyun oynarlardı. Ancak bir gün, kaderin o ince ipliği ellerinden kayıp gitti. 

O gün, güneş gökyüzünde bir altın tepsi gibi asılıyken, onlar yine koyunlarını otlatmaya gitmişti. Fakat oyun oynamanın cazibesi, dikkatlerini koyunlardan uzaklaştırdı. Gülüşler ve koşuşturmalar arasında zamanın nasıl geçtiğini fark etmediler. Geriye döndüklerinde, koyunlar artık yoktu. Çırpınarak dere tepe aradılar, adım atmadıkları yer kalmadı. Ancak nafileydi; sürü sanki yer yarılmış da içine girmişti. 

Kız kardeş ağlamaya başladı. Erkek kardeş ise çaresizlik içinde gökyüzüne baktı. Güneş batarken, eve dönüş düşüncesi içlerini korkuyla doldurdu. Anne ve babalarının yüzüne nasıl bakacaklardı? Hangi sözle kendilerini affettireceklerdi? İşte o anda, bir mucize oldu. Üzüntüleri o kadar büyüktü ki, iki kardeş birer kumruya dönüştü. Artık kanatları vardı ve gökyüzünde özgürce süzülerek kaybolan koyunları aramaya devam ettiler. 

Efsane, o gün bugündür kumruların “guuu guk, guuu guk” diye seslenmesinin, birbirlerine koyunları görüp görmediklerini sormasından kaynaklandığını söyler. Acı ve üzüntü, sevgi ve bağlılıkla iç içe geçmişti bu kuşların hikayesinde. 

Bu sabah, güneşin ilk ışıkları ufka dokunduğunda, pencerenin önünde iki kumru gördüm. Sanki Daphnis ile Chloe’nin ruhları, asırlardır süregelen bir sevda hikayesini yeniden canlandırıyordu. Havada birbirleriyle dans ediyor, bağlılıklarını dilsiz bir senfoniyle ifade ediyorlardı. Erkek, dişinin etrafında dönerken, kanatlarının gölgesi sabahın sakinliğine bir ritim kattı. 

Dişi bir an için kaçıyor gibi yapıyor, erkek peşinden gidiyordu. Birbirlerini yakaladıklarında, havada süzülen bir çiçek gibi birbirlerine sarılıyorlardı. Tüm bu gösterinin ardından, dişi bir elektrik teline kondu. Erkek ona yaklaşırken aralarındaki bağın ne kadar güçlü olduğunu hissetmemek imkansızdı. 

Vedalaşma vakti geldiğinde, dişi başını yana çevirdi ve fısıldar gibi seslendi:
Guuu guk!
Erkek, onun çağrısını yürekten bir karşılıkla cevapladı:
Guuu guk!” 

Ve bu hikaye, gökyüzünde süzülerek sonsuzluğa karıştı.

Öne çıkan

KNİDOS'UN KUMRULARI

Binlerce yıllık bir ezgi gibiydi bu toprakların hikayesi. Ege’nin mavi dalgaları ile Akdeniz’in serin esintilerinin kucaklaştığı...