18 Ekim 2018 Perşembe

ISIRILMIŞ BİR ELMA


1940lı yıllardı.
Irkçı Alman kapitalizminin desteklediği Naziler, Avrupa'da taş üstünde taş bırakmıyordu.
Fransa, Avusturya, Polonya gibi ülkeler bir bir düşüyordu.
Sıra İngiltere'ye gelmişti.
Naziler ordu içinde "Enigma" ismini verdikleri bir şifreleme yazılımıyla haberleşiyordu.
Bir türlü kırılamayan bu şifrelerle yönlendirilen Alman bombardıman uçakları ve denizaltıları baskın üzerine baskın yapıyordu..
İngilizler ağır kayıplar veriyordu.
Britanya düştü, düşecekti.
Nazileri durdurabilmenin tek yolu kalmıştı.
"Enigma" kırmak.
İngiliz hükümeti bunun için seferberlik ilan etti.
Ülkenin ünlü matematikçilerine, bilim insanlarına maddi manevi her destek verildi..
Haftalarca, aylarca çalışıldı..
Ama Enigma bir türlü kırılamıyordu.
Sonunda Alan Turing isimli bir matematikçi bunu başardı.

Aynı zamanda bir kripto uzmanı da olan Turing'in geliştirdiği makina "Enigma"yı kırdı.Bu sadece İngiltere'nin kurtuluşu değil,  insanlık tarihini de değiştiren bir buluştu.
Alman faşizminin sonuydu.
Bu makina bilgisayarın atasıydı.
Turing'in ülkesinde kahraman ilan edilmesi gerekirdi.
O bir dehaydı.
Adının sadece İngiltere tarihine değil, insanlık tarihine altın harflerle yazılması gerekirdi.
Maalesef öyle olmadı.
Savaş sonrası Turing yapay zeka üzerine çalışmalar yaptı.
İnsan beyni ile bilgisayarı eşleştirmek istiyordu.
Bu konuda çok önemli adımlar attı.
Çalışmalarından İngiliz hükümeti rahatsız oldu.
Durdurulması gerekiyordu.
İngilizler bunun için en ahlaksız yönteme başvurdu.
İngiliz gizli servisi MI5 Turing'in özel hayatını didik didik etti.
Eşcinsel olduğunu ortaya çıkardı.
Haber gazetelere servis edildi.
O günlerde Britanya'da eşcinsel ilişkiler yasaktı.
Turing tutuklandı.


Mahkemeye çıkarıldı.
Kendisine iki seçenek sundular.
Ya hapis yatacaksın.
Ya da devlet kontrolünde kısırlaştırılacaksın.
Turing ikinci yolu seçti.
İnsanlığı Naziler'den kurtaran bu bilim insanı, sadece cinsel tercihi nedeniyle suçlu bulundu ve sürekli östrojen ignesine mahkum edildi.
Hayatı kararmıştı.
İgneler sadece ruhsal değil, fiziksel acı da veriyordu.
O artık yaşayan bir ölüydü.
64 yıl önce evinde ölü bulundu.
Yerde ısırılmış bir elma duruyordu.
İngiliz polisi elmada siyanür olduğunu ve Turing'in intihar ettiğini duyurdu.
Ancak elma nedense hiç bir laboratuar testinden geçirilmemişti..
Dosya apar topar kapatıldı.

*. *. * 


Aradan 50 yıl geçti.
Tarih 10 Eylül 2009 idi.
İngilizler kendileriyle hesaplaşıyordu
Başbakan Gordon Brown ünlü matematikçiye yapılanların korkunç olduğunu kabul etti.

Ünlü bilimadamın heykelleri dikildi, ismi sokaklara verildi.
2013 yılında da Kraliçe 2. Elizabeth Turing'e kraliyet affı verip, başarılarını onurlandırdı.


Yıl 2018.
Bugün milyonlarca insan Apple (Elma) şirketinin ürünlerini kullanıyor.
Özellikle iphone ve ipad salgın hastalık gibi.
Logosuna  iyi bakın.
Eşcinselliği simgeleyen gökkuşağı renkleri ve ısırılmış yarım bir elma göreceksiniz.

Kutsal kitaplara göre Adem ile Havva yasak meyvayı, elmayı yedikleri için cennetten kovuldu..
Günümüzün tanrıları da "Yapay Zeka"yı keşfeden bir dehayı siyanürlü elmayla bu dünyadan kovdu.
Tanrılar çıldırmış olmalı.




AFRODİSİAS'IN ÇIĞLIĞI


Yıl 1958.
O günlerde 30 yaşında bir foto muhabiriydi.
Gazetesi görev vermişti.
Başbakan Adnan Menderes'in Aydın'da yapacağı baraj açılışını görüntüleyecekti.
Aydın valisine gitti, derdini anlattı.
Vali şoförlü bir araba tahsis etti kendisine.
Yola çıktılar.




Şoför "kestirme bir yol biliyorum, oradan gidelim mi" diye sordu.
Bölgeyi bilmiyor ki, ne desin.
"Tamam" dedi, "kaptan sensin." 
Kestirme yoldan giderken kayboldular.
Ne yönlerini biliyorlar, ne gittikleri yeri.
Saatlerce gittiler, nafile.
Her yer kayalık.
Biri yok ki, sorsunlar.
Sonunda güneş battı, etraf zifiri karanlık oldu.
Saatler sonra ileride bir ışık gördüler.
Nihayet insana ait bir şey.
Bir yerleşim yeriydi burası.
Bir kahve.
Girdiler kahveye.
Etraf lüks lambalarıyla aydınlanıyordu.
Köylüler domino oynuyordu.
Ancak bir ilginçlik vardı.
Kahvede masa yoktu.
Köylüler mermer sütun başlıklarını masa yapmışlar üzerinde domino oynuyorlardı.
Sordu "nereden buldunuz bunları?"
Köylülerin cevabı ilginçti.
"Etrafta bunlardan yüzlercesi var."

O gece zorunlu olarak köyde konakladı.
Sabah gün ışıdığında gördüklerini inanamadı.
Bir antik kentin içindeydi.
Mermer yapılar, lahitler, heykeller, tiyatro, stadium, odeon.
Gördükleri harabe değildi.
Tarih ve bugün iç içe yaşıyordu.
Köylüler mermer sütunları evlerinde kullanıyor, lahitlerin içinde üzüm eziyordu.
Çocuklar binlerce yıllık tiyatroda saklambaç oynuyordu.
Hemen fotoğraf makinasına sarıldı.
Her yeri fotoğrafladı.
Geyre köyüydü burası.
Osmanlı öncesi ismiyle Karya.

İstanbul'a döndüğünde tanıdığı arkeologlara fotoğrafları gösterdi.
Kimse buranın neresi olduğu bilmiyordu.
Türkiye'nin bu antik kentten haberi bile yoktu.




Bunun üzerine fotoğrafları Time Dergisi'ne gönderdi.
Dergi siyah beyaz fotoğraflarla yetinmedi.
Renklilerini de istedi.
Hemen renkli fotoğrafları da çekip tekrar gönderdi.
Kısa bir süre sonra fotoğraflar dünya basınında yayınlandı.
.

Yer yerinden oynadı.
Amerikalı arkeologlar gelip, antik kenti incelediler.
Burası Afrodisias'tı.
Adını aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'ten almıştı.
Afrodit'e adanan bir kentti.
Tarihi MÖ 5000'lere kadar gidiyordu.
Topraklarında onlarca kültür barındırmıştı.
Antik dönemin sanat, mimarlık ve heykeltraş merkeziydi.
Bir dünya harikasıydı.
Kent geçen sene UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne girdi.
Bu antik kenti bulan kişi dün kaybettiğimiz ünlü fotoğrafçı Ara Güler'di.
O günlerde çektiği fotoğraflarını yıllar sonra "Afrodisias Çığlığı" isimli bir sergide kamuoyuyla paylaştı.
Anısına saygıyla.


























Öne çıkan

PİYANOLARI DA ZİNCİRE VURURLAR

Bir piyanoyu neden susturmak ister bir rejim? Bu sorunun cevabı, sadece müzikte değil, müziğin taşıdığı anlamda gizli. Çünkü b...