10 Ekim 2018 Çarşamba

DOĞAR DOĞMAZ AĞZI KAPANAN ÇOCUKLAR.


Amerika Kıtasında Ekim ayının ikinci pazartesi "Kolomb Günü"dür.
Şenliklerle, şölenlerle kutlanır.
Tıpkı bizim "İstanbul'u Fetih Günü" gibi.
Bazı ülkelerde milyonlar çılgınca eğleniyor.
Peki kutlanan ne?

1492 yılında Cenovalı kaşif Kristof Kolomb'un Nina, Pinta ve Santa Maria gemileri Amerika kıyılarına yanaştığında onları Arawak kızılderilileri karşıladı.
Kızılderililerin inancında Tanrılar sakallıydı ve denizden gelmişlerdi.
Sakallı istilacıları görünce onları doğaüstü sandılar.
Yüzerek selamladılar.
Mısır, patates ikram ettiler.
Atları, iş hayvanları, demir silahları yoktu.
Ama kulaklarına ince altın süsler takıyorlardı.
İşte o altınlar sonları oldu.


Kolomb kızılderililerle ilgili ilk izlenimlerini İspanya Kraliçesine şöyle yazmıştı..
“Bu insanlar o kadar yumuşak başlı, barışsever ki, yeryüzünde bunlardan daha iyi bir ulus bulunmadığına Majestelerinizin önünde ant içebilirim. Komşularını kendileri kadar seviyorlar, konuşmaları son derece tatlı ve kibar, konuşurken hep gülümsüyorlar; gerçi çırılçıplak dolaşıyorlar ama davranışları terbiyeli ve övgüye değer”


Seyir defterine de şunları eklemişti.
"Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmeyi bilmiyorlar. Hiç silahları yok... Kızılderililer son derece sade, dürüst ve eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar, öldürmüyorlar. Komşularını kendileri kadar çok seviyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar."
Bir de not düşüyordu.
"Bu insanların çalıştırılması, ekin ekmesi, gerekli her işe koşulması ve bizim (Avrupalılıların) gelenek ve göreneklerimizi benimsemesi gerektiği kanısındayım"
*. *. *
Ardından katliam başladı.
Sakallı yabancılar altın ve değerli taş aramak için köyleri yağmaladı, yakıp yıktı..
Yüzlerce kadını, erkeği, çocuğu kaçırdılar.
Kadınlara tecavüz ettiler.
Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler..
Gemilerine atıp köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler.
Kolomb’un 12 Ekim 1492’de San Salvador sahiline ayak basmasının üzerinden on yıl bile geçmeden bütün kabileler, yüzbinlerce insan yok edildi.
Ardından akın akın geldiler.
Tüm Amerika Kıtasını cehenneme çevirdiler.
Katliamlara papazlar da katıldı.
Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili şamanları ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı.
Kolomb Amerika'ya vardığında dünya nüfusunun 5'te biri kızılderili idi.
Sayıları 70 milyonu geçiyordu..
1492'den bugüne sadece 2 milyon kaldılar.

Dünya tarihinin en büyük soykırımını yapan Avrupalı istilacıların bu katliamı kitaplara şöyle yansıdı..
" İspanyol istilacılar her geçen gün daha kibirli oluyordu. Aceleleri varsa yerlilerin sırtına biniyorlardı. İspanyolların canavarlığı sınır tanımıyordu.. Birgün ikisi de birer papağan taşıyan iki yerli çocuğa rastlayan iki papaz, papağanları aldılar ve sırf zevk olsun diye çocukların kafasını kestiler” 
Las Casas 

"Ben Küba’da iken üç ayda yedi bin çocuk öldü. Acıdan çılgına dönen bazı anneler bebeklerini nehirde boğuyorlardı... Böylece erkekler madenlerde, kadınlar ağır çalışma içinde ve çocuklar da süt bulamadıkları için ölüyordu. Bu kadar büyük, güçlü ve verimli topraklar kısa sürede boşaldı. İnsanlığa o kadar yabancı olan tüm bunları kendi gözlerimle gördüm ve şimdi bile yazarken ürperiyorum."
Las Casas


Tanrı’nın hususi takdiriyle savaştan kaçan kızılderililerin tamamına yakını çiçekten öldürdük. Tanrı topraklarımızı temizledi”
"Massachusetts Körfezi Kolonisi’nin ilk valisi John Wintrop 

"Kızılderilileri yakıyorduk..Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünde görmek korkunç bir manzaraydı, çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi..Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrı’ya şükranlarımızı sunarız."
Plymouth Kolonisi’nin Valisi William Bradford


"Kızılderililerin hamal olarak kullanılmasını kınamıyorum. Ancak bir adamın bir domuza ihtiyacı varken 20 tane öldürüyordu. 4 Kızılderili'ye ihtiyaç duyduğunda bir düzine alıyordu. Metreslerini omuzlarda taşınan hamaklar içinde fakir Kızılderililer'e taşıtan bir çok İspanyol vardı. Bu uygulamalar esnasında yerlilerin maruz kaldığı kötü muameleler, zararlar, soygunlar, haksızlıklar ve büyük kötülüklerin sayılması istense bunun sonu gelmez. Çünkü onlar için Kızılderilileri öldürmek, yararsız hayvanları öldürmekte birdi. "
Cieaze de Leo


"Kızılderililerin eğer altını yoksa çocuklarını satarlardı. eğer çocukları da kalmamışsa kendi hayatlarını verirlerdi. Bu haraçları veremediklerinden ötürü Kızılderililer işkence acıları altında ya da gaddarca zindanlarda öldürülürdü. Zira İspanyollar onlara hayvani bir vahşilikle muamele ediyor ve onları hayvandan daha aşağı görüyorlardı.. Kızılderililerin cesetleri köpeklerin önüne yem olarak atılıyor, vücutlarından yaralara iyi gelebilecek bir yağ üretiliyordu. Kızılderili kadınlar sıra hâlinde direk ve ağaçlara, çocukları da onların ayaklarına asılıyordu."
Papaz Motolinia 




"Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm.
Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.”

Las Casas


"Askerler pek çok Kızılderili'yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı..Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu.”
David de Vries




Gerçeğin ta kendisidir.
Kızılderili kadınları çocukları doğduğunda elleriyle onların ağzını kapatırlar..
Nefes alması için ellerini bir süre çekip, bebeğin tekrar ağlamasına fırsat vermeden aynı hareketi tekrarlarlar. 


 Ağlamamak, gözlerini dünyaya açan bir Kızılderilinin aldığı ilk derstir..
Beyaz adamdan kaçarken, kucaktaki bebeğin ağlaması her şeyin sonu demektir..Dersini iyi alamayan bir bebeğin çıkaracağı ses, kurşun yağmurundan ölmek demektir.
*. *. *
Amerika Kıtası bugünlerde "Kolomb Günü" nü kutluyor..
Şenlikler, şölenler yapılıyor.
Milyonlar çılgınca eğleniyor.
Kolomb'tan bu güne 528 yıl geçti..
524 yılda 70 milyondan fazla insan katledildi.
Bir kültür yok edildi..
Beyaz adamın bu eğlencesi(!), kızılderililerin sonu oldu.
İyi kutlamalar.



KUZEY RÜZGARLARININ KAR TANELERİ.


Yıl 1911'di.
Antartika kıtasını keşfetmek için iki kaşif amansız bir yarışa girmişti.
Biri Norveçli Roald Amundsen'di.
Diğeri İngiliz Captain Robert Scott.
Amundsen'de 52 tane köpek vardı.
Scott'ta ise 33 tane.
Scott yola çıkmadan önce bilinmeyen biri tarafından köpeklerinin kuyrukları kesilmişti.
Kutup köpekleri uyurken kuyruklarıyla burunlarını örtüyorlar, böylece soğuk havanın ciğerlerini etkilemesini önlüyorlardı.
Scott'un köpekleri kuyrukları olmadığı için korunamadılar.
Üç hafta içinde hepsi zatüreden öldü.
6 kişilik ekip tüm malzemeleri kendileri taşımak zorunda kaldı.
Admundsen ise 4 kızağını 52 köpeğe çektirerek hızlı yol alıyordu.
99 günde 3 bin kilometreye yakın yol gitti.
Sonunda Antartika Kıtasına ulaştı.
Ve Norveç bayrağını zirveye dikti.

Scott kutup bölgesine vardığında iş işten geçmişti.
Norveç bayrağını ve yerdeki pati izlerini görünce yıkıldı.
Rakibine 20 gün gibi bir süre ile geçilmişti.
Uğradığı ağır yenilgi ve psikolojik çöküntüyle dönüş yolunda aynı köpekleri gibi hayatını kaybetti.
Antartika'daki o pati izleri Samoyed köpeklerine aitti.
Amundsen Samoyed köpekleri sayesinde bu zafere ulaşmıştı.
Samoyedler zaten kutup bölgelerinde bir çok keşifte görev almış ve o yörelere ilk ayak basan canlılar olmuştu.




Samoyed köpekleri, isimlerini Sibirya'da yaşayan ve bir Türk kolu olan Samoyedeler'den alır.
Samoyedeler avcı bir toplumdur.
İnançları şamanisttir.
O nedenle bu köpeklere büyük özgürlük tanırlar.
Onlarla birlikte yaşarlar.
Avlanırken işbirliği yaparlar.
Samoyedler kutup ayısına önden saldırır, avcılar arkadan mızraklar..
Köpekler her avdan mutlaka ödüllerini alırlar..
Geyik sürülerinin korunmasında, yük taşınmasında, hatta çocukların gözcülüğünde bile görev yaparlar.


O yüzden bu köpekler hep serbest dolaşır..
Samoyedeler yüz yıllarca köpeklerinin sadece en uyumlu, en güçlü, en zeki olanlarını sahiplenir..
Diğerlerini ise giyecek amaçlı yok ederler.
Bu bir ata geleneğidir.
Bu nedenle yüzlerce yıl seçilerek üreyen köpekler, insanlarla son derece uyumlu bir karakteristik yapıya ulaşmıştır.

*. *. *

Samoyedler kibar köpeklerdir..
Güler yüzlüdürler..
Kaslı bir yapıları vardır..
Zeki, güçlü, dinamik ve çalışkanlardır..
Serbest oldukları zaman itaat etmeyi sevmezler.
Çünkü özgür ruhludurlar..
Ama insanlarla hep uyum içinde yaşarlar..
Dışa dönük, arkadaş canlısı ve oyuncudurlar..
Asla kavgacı değildirler..

Benim Beagle cinsi iki köpeğim Bijo ile Sufle'nin burada iki can arkadaşı var..
İki Samoyed.
İki kuzey rüzgarı.
İki kar tanesi..
İki beyaz dost..
Biri Mesudiye'deki komşum Harık Abinin aslan parçası; Hector..
Diğeri Reşadiye'deki dostlarım Mustafa ve Güner'in güzeller güzeli kızı; Shy.
İkisi de atalarının özelliklerini taşıyor..
Sevimli, neşeli, zeki, güler yüzlü ve uysallar..
Bir araya geldiklerinde dünyalar onların oluyor..
Öpüşüyorlar, koklaşıyorlar, deliler gibi koşuyorlar..
Biliyor musunuz Hector Shy'a aşık..
Onu görünce Hector'un yüreği eriyor..
Romantikleşiyor.
Yürüyüşü değişiyor..
Baş öne bakıyor, kuyruk dik, adımlar uygun..
Sanki resmi geçitte..
Shy'ı etkilemek için yapmadığı kur kalmıyor..
Shy ise çekingen bir kız..
Biraz naz yapmayı seviyor..
Hector çok sırnaşınca hafif cilveleşiyor.
Çok naz aşık usandırır derler ama Hector'un usanacak gibi bir hali yok..
O kararlı..
Ne yapacak, ne edecek Shy'ın gönlünü kapacak..
Bakalım bu aşkın sonu nereye varacak?

Öne çıkan

PİYANOLARI DA ZİNCİRE VURURLAR

Bir piyanoyu neden susturmak ister bir rejim? Bu sorunun cevabı, sadece müzikte değil, müziğin taşıdığı anlamda gizli. Çünkü b...