23 Ocak 2025 Perşembe

ŞÜKÜR Kİ VARLAR! YAŞASIN ADALETLİ YÖNETİMİMİZ

Ah, ne mutlu bize ki bir refah döneminde yaşıyoruz! Her sabah gözlerimizi açtığımızda, yepyeni bir zam haberiyle karşılaşıyoruz. Elektrik, doğalgaz, su, temel gıda… Hepsi bir lüks olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Böylesine kıymetli bir yaşam standardına erişmek için çabalamak, bir milletin en büyük erdemi değil midir? 

Asgari ücretlilerin durumuna bir bakalım. Onlar, kutsal bir fedakarlığın timsali. Aylık birkaç kuruşla hayatta kalmayı başarmak, modern dünyanın çözemediği bir matematik mucizesidir. Çocuğunun beslenme çantasına bir dilim ekmek koyarken bile içi rahat; çünkü ekmek fiyatı arttıkça, onun değerini daha iyi anlıyoruz. Yoksulluk mu? O, bizim dayanışma ruhumuzu güçlendiren, bizi birbirimize kenetleyen bir armağan! 

Emeklilere gelince, ne büyük bir lütufla karşı karşıyayız! Hayatları boyunca çalışmış bu insanlar, günlerini artık huzurla geçirebiliyor. Tabii, huzurun tanımını değiştirirsek… Market reyonlarında en ucuz ürünü ararken bile şükrediyorlar, çünkü yönetimimiz onlara “şükür” etmenin güzelliklerini hatırlatmayı hiçbir zaman unutmuyor. 


Zamlar sadece bir ekonomik araç değil, aynı zamanda halkımıza yeni hedefler koyuyor. “Bugün margarin, yarın tereyağı” diyerek hayallere tutunuyoruz. Hayat pahalılığı dediğiniz şey, aslında hepimize “azla yetinme” ahlakını öğreten büyük bir yaşam dersi değil de nedir? 

Ve işsizlik… Tabii ki modern dünyanın bir mucizesi! Çalışmaya gerek duymadan yaşamayı öğretiyor bizlere. “Çalışmak zaten eski dünyanın alışkanlığı, teknoloji çağındayız!” der gibi, iş bulamayanlara huzur dolu bir bekleyiş hediye ediliyor. İş arama sürecinin insanı olgunlaştırdığı da unutulmamalı. 

Ah, ne şanslıyız ki bu altın çağda yaşıyoruz! Her sabah açlığımızı, yoksulluğumuzu ve çaresizliğimizi hatırlatan bir yönetimimiz var. Biz bu çilelerle yoğruluyor, bir gün hepsini "şükrederek" aşacağımıza inanıyoruz. Daha ne olsun? 

Ne mutlu bizlere ki, dünyanın gıpta ile baktığı bir yönetim anlayışına sahibiz. Hukukun üstünlüğünü, bireylerin haklarını ve özgürlüklerini bu denli kararlılıkla göz ardı edebilen bir irade kolay bulunmaz! Bu cesur tutum, toplumun farklı kesimlerini susturmak ve aynı hizaya getirmek için büyük bir gayretle çalışıyor. Ne de olsa çeşitlilik kargaşa demektir, değil mi? 

Aydın düşmanlığı mı dediniz? Hadi canım siz de! Bu yanlış bir ifade olur. Onlar yalnızca farklı düşünenleri "hatalarından döndürmek" için çaba sarf ediyor. İster bilim insanı, ister yazar olun, eğer yönetimin vizyonuyla aynı doğrultuda düşünmüyorsanız, elbette ki bir "rehberliğe" ihtiyacınız vardır. Bu rehberlik de bazen bir soruşturma, bazen bir gözaltı, bazen de bir tutuklama şeklinde kendini gösterir. 

Ah, ne mutlu bize ki, basın özgürlüğü konusunda dünya çapında örnek alınan bir ülkeyiz! Bizde ifade özgürlüğüne öyle bir değer veriliyor ki, gazetecilerimiz bir kelime bile yanlış yazmasın diye büyük bir özenle takip ediliyor. Nezaketle dolu bu dikkat, elbette ki basın çalışanlarının doğru ve "uygun" haberler yapmasını sağlamak için. Çünkü yanlış bilgi yaymak tehlikelidir, değil mi? 

Gazetecilerimizin güvenliği de ön planda. Mesela hapishaneler... Onlar için adeta bir koruma kalkanı! Yanlış anlaşılmasın, bu yerler cezalandırma değil, "dinlenme tesisleri" olarak görülmeli. Yıllarca haber peşinde koşturup yorulan gazeteciler, bu tesislerde kendilerine vakit ayırma fırsatı buluyor. Çelik parmaklıklar, sessiz ortam ve günlük rutininizden uzaklaşma fırsatı… Kim istemez ki böyle bir kaçamağı? 

Sansür mü? Hayır efendim, sansür değil bu, yalnızca bir rehberlik hizmeti. Yanlış haberler yaparak "halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme" tehlikesine karşı, haber içeriklerine bir "ince ayar" yapılıyor. Bu hizmet sayesinde gazeteciler, doğru ve "olması gerektiği gibi" haber yapmayı öğreniyor. Özgürlüğün tanımı zaten budur: Doğru yolu seçmek. 

Sosyal medya da bu özenli sürecin bir parçası. İnsanların bir cümle yazmadan önce defalarca düşünmesi, onların daha bilinçli bireyler olmasını sağlıyor. Bir tweet atmadan önce on kere düşünmek, hem beyin jimnastiği yapmanızı sağlar hem de ruhunuzu arındırır! Örneğin, “Merhaba dünya” yazmadan önce yanlış anlaşılma ihtimalini sorgulamak ne güzel bir disiplin değil mi? 

Bir gazeteciyseniz ve muhalif bir ses çıkarıyorsanız, ne güzel! Yönetimimiz, sizinle özel olarak ilgileniyor. Davalar, soruşturmalar ve gözaltılar, sizi eğitmek ve daha iyi bir vatandaş olmanızı sağlamak için yapılan önemli katkılardır. Çünkü farklı düşünmek, toplumun uyumunu bozabilir. Aynı hizmetlerden yazarlar, akademisyenler ve sanatçılar da faydalanabiliyor. Çünkü bilgi ve sanat da halkın uyumunu bozabilir, değil mi? 

Biz bu yönetimle gerçekten şanslıyız. Tarih, ileride bu dönemi yazarken "huzur içinde susturulan halk" diye anacaktır. Sessiz bir toplum, mutlu bir toplumdur. Yaşasın adaletin ve aydınlığın zirvesindeki yönetimimiz! 
×××
Efendim 24 Ocak Dünya İltifat Günü'ymüş.
Bir vatandaş olarak günün anlam ve önemine bianen bize bu günleri yaşatanlara minnet duygularımı ifade ederek erken iltifatta bulunmak istedim.
Resim: Albrecht Dürer

Öne çıkan

HASTA KUŞUN RÜYASI

Tamer Ertuna , hayatı boyunca doğanın ve sanatın izini süren bir gezgindi. 5 Şubat 1958'de İstanbul’un gri göğü altında doğd...