Kayıtlar

Eylül, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BOZKIRIN TEZENESİ VE İKİ DAMLA GÖZYAŞI

Resim
Türkiye'de baştacıydı. Plakları kapış kapıştı. Plak şirketleri onu paylaşamıyordu. İç piyasa için 45'likler çıktı. Sıra Almanya'ya gelmişti. Götürdüler Almanya'ya. Soktular stüdyoya. 20 plak okudu. Dönüşte Yugoslavya'da kaza yaptı. Hapse attılar. Üç ay yattı. Üç ay boyunca Türkiye'den kimse aramadı. Bir Allah'ın kulu sormadı. Ne politikacı, ne sanatçı, ne plakçı. Sanki unutulmuştu. Bir kişi hariç. Bir gün bir paket geldi ülkeden. Mapusta açtı paketi. Bir kitaptı. Şöyle yazıyordu. "Bozkırın Tezenesine Geçmiş Olsun.. İmza; Yaşar Kemal" Sonrası. Demir ranza. Taş duvar. ..Ve iki damla gözyaşı. #NeşetErtaş

GÖNÜL YARASI

Resim
Tarih 5 Ekim 1877 idi. 141 yıl önce. Aylardır savaşıyordu. Bir yandan topraklarına göz koyan düşmanla. Bir yandan karakışla. Arkadaşları, kardeşleri, çocukları, insanları ölüyordu. Bazıları donarak ölüyordu. Soyları tükeniyordu. Gönlü yaralıydı. Kazanamayacaklarını biliyordu. Daha fazla ölüme gerek yoktu. O gün yemin etti. " Şeflerim, duyun beni.. Yorgunum. Yüreğim yaslı ve kederli.. Bundan böyle, güneşin şu anından sonsuza dek savaşmayacağım." Tomahawk'ını ( Savaş baltası ) toprağa gömdü. Ve teslim oldu. Onun adı Hinmatooyalahtqit 'ti. Anlamı; Yüksek zirvelerin ardında çakan şimşek ti. O, Nimipular 'ın reisiydi. Amerikalılar ona "Şef Joseph" dediler. *.    *.   * Nimipular Oregon'da yaşayan Kızılderililer'di. Nimipu "Halk" demekti. Fransızlar onlara "Nez Perce" dediler. "Hızmalı burun" demekti. Burunlarına halka takarlardı. “Appaloosa” denilen atlara binerlerdi. Çok iyi savaşırlardı. Ama barışseverdiler.

BIÇAK KEMİKTE

Resim
Daha 45 yaşındaydı İsmail Devrim. Kocaeli Yukarı Hereke ’de tornacıydı. Evlenip yuvasını kurmuştu. Bir de aslan gibi oğlu olmuştu. Kredi ile bir ev aldı. Mutluydular. Çkok mutlu. Ama. Bir gün motorsikletle kaza geçirdi. Sağ kolu ezildi. Artık iş göremezdi. Bir yanda geçim derdi, bir yanda evin kredisi, bir yanda lise çağına gelen oğlunun eğitimi. Zorlanıyordu İsmail. Herşeyden kıstı, oğlunu Hereke Nuh Çimento Meslek Lisesi ’ne yazdırdı. Okul üniformasına verecek parası yoktu. Sadece üstünü aldı. Pantolonu da bir kaç günü alırız deyip, evladını okula gönderdi. Ama almadılar. Çocuğun pantolonu yönetmeliğe uygun değil diye, okula almadılar. Sınıf defterine "yok" yazdılar. Çocuk o üzüntüyle eve döndü, yaşadıklarını ailesine anlattı. İsmail yıkıldı. Nefes almakta zorlandı. Sonra ayağa kalktı. “Hadi” dedi “oğlum gidiyoruz pantalonu almaya." Gebze’ye gittiler. İsmail cebinde kalan son paranın bir kısmıyla okulun

SORARLAR BİRGÜN SORARLAR.

Resim
Yıl 1912. Van'da doğdu. Adı Mehmet' ti. Mehmet Ruhi Su. Küçük yaşta annesi ve babasını kaybetmişti. Onları hiç tanımadı. Neden kaybettiğini hiç bilmedi. Kimsesiz kalmıştı. Çünkü ne bir yakını vardı, ne akrabası. Ne amcası, ne dayısı. "İtten aç, yılandan çıplaktı." Ailesi artık Anadolu insanıydı. "Hangi taşı kaldırsam anam babam.. Hangi dala uzansam Hısım akrabam.. Ne güzel bir dünya bu İyi ki geldim" derdi. *. *. * Neden kimsesizdi?. Neden tek bir yakını yoktu?. Yıllar sonra Yalçın Küçük Ruhi Su 'nun Ermeni yetim olabileceğini yazdı.. Bunun üzerine oğlu İlgin Ruhi Su, "Babamın 1912'de Van’da doğması, öksüzler yurdundan gelmesi, bugüne kadar hiçbir akrabasının çıkmaması düşünüldüğünde Ermeni olma ihtimali hayli yüksek" demişti.. Kendisi de cevabını bilmediği bu soruyu "Birinci Dünya Savaşı'nın ortada bıraktığı çocuklardan biriyim" diye yanıtlardı. *. *. * Ruhi Su' yu Adana'da çocuğu olmayan yoks

RESİMDEKİ GÖZYAŞLARI

Resim
Eski bir fotoğraf karesi. İki güzel insan birbirine bakıyor. Metin Oktay ile Lefter Küçükandonyadis. Borsanın değil arsanın futbolcuları. Şöhretin, paranın çürütemediği iki yürek. Temizliğin, efendiliğin, dürüstlüğün ve onurun iki temsilcisi. İki futbol emekçisi. Sabah bu fotoğrafa baktıkça neler neler geldi aklıma. *.  *.  *  Lefter çok yoksul bir lağımcının oğluydu. Büyükada’nın en yoksulu. Ne zorluklarla, baskılarla büyümüştü. Toprak sahalarda ne köseleler çürütmüştü. O köseleler ki, daha önce başkalarının kullandığı köselelerdi. 50 kez milli forma giymişti. En fazla milli formayı giyen futbolcu olmaması için dönemin egemenleri Turgay Şeren ’i daha çok milli yapmaya özen göstermişti. İçine atsa da Lefter , hiç küsmemişti. Milli formayla tam 21 gol atmıştı. Yunanistan ’a bile. 1955 yılının 6-7 Eylül katliamında milliyetçi, gericilerden o da nasibini almıştı. Evi basılmış, taşlanmıştı. Linçten zor kurtulmuştu. Yine de doğduğu topra

BURGAZADA DİRENİŞİ.

Resim
Marmara' da şirin bir ada. Burgazada . İsmini Yunanca'dan almıştı. Burgaz burç, kale demekti.  Bir zamanlar yaşayanların büyük kısmı Rum 'du. Türkler ve Rumlar orada  birlikte bir hayat kurmuştu. Komşuydular, arkadaştılar. Kimse kimsenin dinine, diline, geleneklerine karışmıyordu. Aynı Allah'a inanıyorlardı. Adada Türk okulu olmadığı için Türkler Rum okullarında okuyordu. Şimdi Rumların sayıları bir elin parmakları kadar. Ayios İonnis Kilisesi de olmasa, binlerce yıllık kültürden eser kalmayacaktı. 1955 yılının 7 Eylül sabahıydı. Adada sakin bir gündü. Bir anda açıklarda 10'dan fazla balıkçı teknesi görüldü. Teknelerde 50'den fazla adam. Elleri sopalı. Bağırarak geliyorlardı. "Gavurlara ölüm." "Kıbrıs Türktür kalacak, Rumlar ittir it kalacak." "Bugün malınız, yarın canınız" Rumlar panik halinde evlerine sığinmaya başladılar. Tam o anda karakol komiseri Kemal çıktı ortaya. &qu

KEFERE'NİN SESSİZ ÇIĞLIKLARI

Resim
Yıl 1955 'di. Eylül'ün 6'sı . İstanbul 'da serin bir sonbahar akşamıydı. Vural Öger henüz 13 yaşındaydı. Dayısının elini tutmuş, İstiklal 'de yürüyordu. Rebul Eczanesi 'nden limon kolonyası alacaklardı. Ana cadde ve ara sokaklar o gün çok kalabalıktı. Çevrede boş boş duran yüzlerce insan vardı. Birden paltolarının altından kalın sopalar çıkardılar.. Cadde boyunca dağılıp, önce vitrinlere sonra da öfkeyle dışarıya fırlayan dükkan sahiplerine vurmaya başladılar. Bir Rum başına aldığı darbeyle kan revan içinde çığlıklar atıyordu. Sonrasını Vural Öge r anlatıyor. "Taksim’den Tünel’e kadar bütün dükkanlar tarumar olmuştu. Bir buçuk metre boyunda kumaşlar, buzdolapları, ev aletleri, çoraplar, sandviçler… Sopalarla dükkanlara giriyorlar, ne varsa kırıyorlar sonra da ‘Rum nerede Rum nerede’ diye dolanıyorlardı. Arkadaşlar anlattı, Taksim’deki kilisenin papazını tutmuşlar sünnet etmişler. Bütün Rum kiliselerine taaruz edildi. 17-18 papaz linç