Gazze, bir zamanlar çocuk kahkahalarının yankılandığı sokaklarıyla, annelerin ninniler fısıldadığı evleriyle, yaşlıların bilgeliğini paylaştığı avlularıyla insana ait olanın bir yansımasıydı. Şimdi ise, gökyüzü ölümle örtülü, taşlar mazinin hatıralarını haykırıyor, enkazların altında bir kültürün çığlığı var.
On binlerce masum can, savaşın kör karanlığında yitip giderken, dünya, vahşetin soğukkanlı bir seyircisine dönüşüyor. Vicdan, pazarlık konusu ediliyor; ahlak, küresel bir pazarda satılığa çıkarılmış bir mal gibi.
Bir çocuk enkazın altında son nefesini verirken, başka bir yerde, yüksek kulelerin gölgelerinde insanlar bu ölümler üzerinden kar hesapları yapıyor. ABD Başkanı Trump, yapay zeka görselleriyle Gazze’nin geleceğini bir rant alanı olarak tasvir ediyor. Üstelik bir kare var ki, insanın kanını donduruyor: Trump ve Netanyahu, Gazze’nin harabelerinde, bir havuz başında güneş banyosu yapıyor. Bir zamanlar çocukların oynadığı sokaklarda şimdi ölümün soğuk nefesi dolaşırken, bu sahte cennet tabloları hangi akılla, hangi vicdanla resmediliyor?
Aristoteles, “İnsan, doğası gereği erdemli olmaya yönelir,” der. Fakat bugün, erdemin sesi bastırılmış, insanın doğası kirletilmiş gibi. Eğer insanoğlu, bir harabenin ortasında kendi eğlencesini inşa etmeye cüret ediyorsa, medeniyet dediğimiz şey, yalnızca bir yanılsamadan mı ibaret?
Gazze’de çocukların gülüşleri yerini sessiz ağıtlara bırakırken, dünya hangi noktada bu kadar körleşti? Empatinin öldüğü, adaletin susturulduğu, ahlakın yerle bir olduğu bir çağda, insanlık tarihinin en karanlık sayfalarından biri yazılıyor.
Ne zaman ki bir insanın acısı, diğerinin kar hırsına kurban edilmez, ne zaman ki yıkımın yerine umut inşa edilir, işte o zaman insanlık küllerinden yeniden doğacaktır. Çünkü Herakleitos’un dediği gibi: “Aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız.” Belki de insanlık, bu çürümüş düzenin sularında kaybolduğunu kabul edip, vicdanın temiz sularında yeniden yıkanır.
"Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir fikrin karşısında duramaz" demişti Victor Hugo. Eğer bugün Gazze’nin enkazlarında, aç bir çocuğun gözlerinde, yetim kalmış bir bebeğin sessiz çığlığında insanlık utancı görüyorsa, belki de bir şeyler değişebilir.
Ne zaman ki insanlar, kayıtsız kalmanın da bir suç olduğunu anlar…
Ne zaman ki savaşın mağdurlarına yalnızca rakamlar olarak bakmaktan vazgeçer…
Ne zaman ki yıkımın yerine vicdanı koyar, nefreti değil sevgiyi besler…
İşte o zaman insanlık, küllerinden yeniden doğacaktır. Ve belki de bir gün, Gazze’nin sokaklarında yeniden çocuk kahkahaları yükselecek, çünkü "Gece ne kadar karanlık olursa olsun, güneş doğmak için bekler."