1967 yılıydı. Dünya, kendi telaşını yaşarken, Ege’nin kıyısında, Knidos’un kadim topraklarında bambaşka bir hikâye şekilleniyordu. O vakitler Knidos, sadece geçmişin sessiz bir yankısıydı. Ne sit alanı ilan edilmişti, ne de koruma altındaydı. Taşların ve otların arasında, denizin tuzlu nefesiyle yoğrulan bu antik kent, yalnızca köy halkının günlük yaşamının bir parçasıydı.
Yazı Köyü'nün insanları, köylerine yeni bir soluk katmak istiyordu. Köylülerin buluşabileceği, çayını yudumlarken sohbet edebileceği bir kahvehane... Bu fikir, köyün muhtarı Mustafa Bıçak’ın aklından çıkmıştı. Onun bu hayali, köylünün gönlünde filizlendi. Sadıkoğulları, Yorulmazlar ve daha niceleri, omuz omuza vererek işe koyuldu. Herkes elinden geleni yapıyordu.
Taşlar bir araya getirildi, denizden kovalarla su çekildi. Kimisi marangoz oldu, kimisi duvarcı... Öğle yemeklerinde gazete parçalarından masa kurulur, sıcak köy ekmeği, dalından yeni kopmuş domates ve zeytinle karınlar doyurulurdu. Bu, sadece bir bina inşası değildi; insanları, yürekleri, hayalleri buluşturan bir kardeşlik sofrasıydı.
Zamanla, köy kahvesi köylünün yaşamında bir mihenk taşı oldu. Gündüzleri çayın demlendiği, akşamları balık sofralarının kurulduğu bir yer... Knidos’un ılık meltemi, anason kokusuyla denizin iyotu arasında yankılanırdı. Kahkaha, muhabbet ve dostluk, bu taş duvarların arasında filizlenirdi.
Ancak zaman, sadece insanları değil, hikâyeleri de değiştirir. Köy kahvesi, önce köy tüzel kişiliğine, sonra Muğla Büyükşehir Belediyesi’ne, en sonunda da Datça Belediyesi’ne geçti. 2011 yılında tapusu belediyeye tescil edildi. Yıllarca bir restoran olarak işletilen bu yapı, gelirini belediyenin kasasına aktarırken, köylünün emeğiyle yazılmış bu hikâye yaşamaya devam etti.
Ta ki bir gün, devran değişene kadar... 2023 yılı geldiğinde, Cumhurbaşkanının "CHP’li belediyeleri silkeleyin" talimatıyla harekete geçen Kültür ve Turizm Bakanlığı, buraya göz dikti.
“Kaçak” dediler. Ancak belediye, tapusuyla bu iddiayı çürüttü.
Ama Bakanlık durmadı, el koyma girişimini sürdürdü.
Yazı köylüleri kızgındı, Datçalılar üzgün. Alın teriyle, imeceyle, yüreklerinin bir parçasını koyarak inşa ettikleri bu mekânın ranta kurban edilmesini istemiyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki bu bina, sadece bir duvarlar yığını değil; geçmişin anıları, dostluğun ve emeğin simgesiydi.
Knidos’un taşlarına dokunan rüzgâr şimdi başka bir yankıyla dolu. Köylüler direnirken, bu kadim toprakların sessiz çığlığı yükseliyor.
"Bizi ranta teslim etmeyin. Anılarımızı yaşatın."