6 Ocak 2025 Pazartesi

KARANLIĞI DELEN IŞIĞIN ÇOCUĞU

Fırtına, geceyi delip geçen şimşeklerle Hırvatistan Smiljan köyünün ufkunu aydınlatıyordu. Küçük bir taş evin içinde bir kadın sancılar içinde kıvranıyor, yeni bir hayatın doğumuna tanıklık ediyordu. 
Şimşeklerin ardı ardına çaktığı o anda, bir ebe, titreyen bir sesle “Bu çocuk karanlığın çocuğu olacak,” dedi. 
Kadın, acının içinden bir cesaretle başını kaldırdı ve cevap verdi. 

Hayır, o ışığın çocuğu olacak.”

İşte böyle başladı Nikola Tesla’nın hikayesi. 

Tesla, daha çocukken bile sıradışı bir zekâya sahipti. Annesinin evde yaptığı mekanik aletlere olan ilgisi, onu daha o yaşlarda hayaller kurmaya yönlendirdi. Büyüdükçe, hayalleri gerçeğe dönüştürme arzusu içinde büyüdü. Eğitimi boyunca, matematik ve fen bilimlerindeki dehasıyla öğretmenlerini hayrete düşürüyordu. Ancak Tesla’nın gözleri hep daha uzaklara, bilinenin ötesine bakıyordu.

Tesla, genç bir adam olarak cebinde sadece bir tren bileti ve birkaç dolarla Amerika’ya adım attı. Hayalleri onu Thomas Edison’la çalışmaya götürdü. Edison, Tesla’nın fikirlerinden etkilenmişti, ama Tesla’yı anlamakta zorlanıyordu. Edison için yenilikler, paranın hizmetinde araçlardı; Tesla içinse insanlığı ileriye taşıyacak kutsal bir görevdi. Edison, Tesla’ya daha verimli motorlar geliştirmesi karşılığında 50.000 dolar teklif etti. Ancak Tesla işini bitirdiğinde, Edison yalnızca gülümseyerek “Bunu Amerikan mizahı olarak düşün,” dedi. İşte o an Tesla, hayal kırıklığını derin bir kararlılığa dönüştürdü. 

Tesla, Edison’un doğru akım sistemine karşı kendi alternatif akım sistemini geliştirdi. Edison’un doğru akımı, şehirlerin yalnızca birkaç sokak ötesine güç taşırken, Tesla’nın sistemi tüm dünyayı aydınlatma potansiyeline sahipti. Ancak Edison, yenilgiyi kolay kabul edecek biri değildi. Halkı Tesla’ya karşı korkutmak için doğru akımın güvenli olduğunu, alternatif akımın ise tehlikeli olduğunu savundu. Sokaklarda hayvanları alternatif akımla öldürerek gösteriler düzenledi. Tesla, bu alçakça saldırılara sessiz bir şekilde cevap verdi: kendi vücudundan alternatif akım geçirerek zararsız olduğunu gösterdi. Sonunda kazanan Tesla oldu. Onun vizyonu, modern elektrik şebekelerinin temelini oluşturdu. 

Tesla’nın hayatı yalnızca başarılarla değil, aynı zamanda hayal kırıklıklarıyla doluydu. En büyük hayallerinden biri, enerjiyi kablosuz bir şekilde tüm dünyaya ulaştırmaktı. Wardenclyffe Kulesi, bu hayalin somut bir parçasıydı. Tesla, Dünya’yı dev bir enerji jeneratörüne dönüştürmeyi planlıyordu. Ancak yatırımcıları, bu teknolojiyi kontrol edemeyeceklerinden korktular ve projeyi yarıda bıraktılar. Tesla, finansal sıkıntılar nedeniyle projelerini gerçekleştiremeden yarıda bırakmak zorunda kaldı. 

Yaşamının son yıllarında, Tesla New York’taki bir otelde yalnız bir hayat sürdü. Güvercinlere duyduğu sevgi, onun için bir teselli kaynağıydı. Her gün parkta onları besler, bir tanesine diğerlerinden daha fazla bağlanırdı. O güvercin hastalandığında Tesla, “O öldüğünde hayatımdaki ışık da söndü,” dedi. 

7 Ocak 1943’te, doğduğu günkü gibi fırtınalı, şimşekli bir karanlık gecede, yoksulluk içinde hayata gözlerini yumdu. Ancak onun ölümüyle dünyaya getirdiği ışık asla sönmedi. Alternatif akım, radyonun temelleri, kablosuz enerji ve daha nice fikir, Tesla’nın mirası olarak insanlığa hizmet etmeye devam ediyor. 

Işığın Çocuğu, kendi çağı tarafından anlaşılmamış olabilir, ama bugün Nikola Tesla, insanlık tarihindeki en büyük dehalardan biri olarak anılıyor. O fırtınalı karanlık gecede doğan bebek, gerçekten de ışığın çocuğu olmuştu.
Antik çağın ışık tanrısı Apollon'du.Tesla o çağda yaşasaydı hiç şüphesiz ki, Apollon'u koltuğundan etmişti.
Görsel: Yapay zeka

BÜYÜK İSKENDER VE SAKAL TRAŞININ ZAFERİ

Yıl, MÖ 333. Çanakkale'nin rüzgarlı topraklarında, tarih sahnesine damga vuracak bir savaşın hazırlıkları yapılıyordu. Genç ve kararlı bir komutan, Büyük İskender, kaderini şekillendirecek Granikos
Muharebesi'nin arifesinde ordusunu bir araya toplamıştı. Karşısında, devasa büyüklükteki Pers ordusu duruyordu. Sayıca üstün bir düşmanla yüzleşmek, bir imparatorluk hayali kuran bu genç lider için yaşam ve ölüm arasındaki ince çizgiyi temsil ediyordu. Ama İskender, sayılarla değil, akıl ve stratejiyle savaşı kazanacağını biliyordu.

Savaşın öncesinde, İskender gökyüzüne baktı. Rüzgâr kurumuş otları sürüklüyor, gece yavaş yavaş çökmekteydi. Yunan tanrılarına sessiz bir dua fısıldadı. O gece, efsaneye göre korku tanrısı Phobos’a bir kurban sunmuştu. Phobos, savaş meydanlarında askerlerin kalplerine korku salan bir tanrıydı. Ancak İskender için bu ritüel, korkunun yalnızca kontrol edilmesi gereken bir gölge olduğunun bir ifadesiydi. Ordusuna korkuya teslim olmamaları gerektiğini, her bir kişinin savaşta kendine düşeni yerine getirmesinin zaferin anahtarı olduğunu söyleyerek bir kez daha hatırlattı.

Sabaha karşı, subaylarından biri yanına yaklaştı. Yüzündeki kaygı açıkça görülüyordu. "Başka bir hazırlık yapmamız gerekiyor mu, efendim?" diye sordu. İskender, kendinden emin bir tebessümle karşılık verdi: "Makedonyalıların sakallarını kesmek dışında hiçbir şey."

Bu söz, önce şaşkınlık yarattı, ardından ordu içinde yankılanan bir emir haline geldi. Subaylar, askerleri sırayla topladı ve herkes sakalını tıraş etti. Bazıları bunun İskender’in kendisini örnek almak isteyen bir liderin emri olduğuna inandı. Tıraşlı yüzler, birlik duygusunu pekiştiren bir sembol haline gelmişti. Diğerleri ise bu emrin altında yatan pragmatik sebebi fark etti: Yakın dövüşte, uzun sakallar düşman için bir avantaja dönüşebilirdi. Ayrıca askerler uzun sakallı Perslerden kendilerini ayırt edebilirdi. İskender, detaylara önem veren bir stratejistti ve düşmana karşı hiçbir koz vermeye niyetli değildi.

Muharebe günü geldiğinde, Pers ordusunun tozu dumana katan adımları ufukta belirdi. Ancak Makedon askerleri, İskender’in verdiği ilhamla ve kalkanlarının ardındaki kararlılıkla dimdik duruyordu. İskender’in planı bir satranç oyunu kadar kusursuzdu; askerlerini düşmanın zaaflarını kullanacak şekilde konuşlandırdı. Kendisi, savaş arabalarının yarattığı kaosta, ordusunun önünde bir yıldırım gibi parladı.
Granikos, kan ve terle yoğrulmuş bir zaferin adı oldu. Makedonlar, sayıca az olmalarına rağmen, disiplin, cesaret ve İskender’in dâhiyane stratejisi sayesinde Pers ordusunu bozguna uğrattı. İskender’in zaferi sadece bu savaşı kazanmakla kalmadı; aynı zamanda, bir imparatorluğun temellerini atarak tarih sahnesine adını altın harflerle yazdırdı.

Zafer sonrası, İskender’in tıraşlı yüzü, Helen dünyasında bir akım başlattı. Artık yalnızca bir askeri taktik değil, bir ideoloji, bir kültür haline gelmişti. Temiz yüzler, yeni bir dönemin sembolüydü. İskender’in sakallarını kesme kararı, bir askeri zaferin ötesine geçti; bir devrim, bir çağın başlangıcı oldu.

İşte o çağı başlatan savaşın yaşandığı alan Çanakkale'nin Biga ilçesinin yaklaşık 10 kilometre kuzeyinde gün yüzüne çıkarıldı.
Arkeolog ekibinin lideri ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi'nde arkeoloji profesörü Reyhan Körpe, Live Science'a yaptığı açıklamada, "Granikus Muharebesi, sadece İskender'in hayatındaki en önemli dönüm noktalarından biri olmakla kalmadı, daha sonra kendisine 'Büyük' ​​lakabı kazandıran bu savaş, aynı zamanda dünya tarihinde de önemli bir an oldu," dedi.
Türkiye bu tarihi zenginliği değerlendirmeli.
İyi bir tanıtım yapılırsa, o savaş alanı her yıl binlerce turist çeker.

GEZEGENLERİN DANSINI İZLEMEYE HAZIR MISINIZ?

Ocak ayının derinliklerinde, evrenin sonsuz tarlalarında sıradışı bir karnaval başlamak üzere. 
Gökyüzü, yıldızların pırıltısı ile süslenmiş bir tiyatro sahnesine dönmüş, sıranın büyük oyuncularına geldiğini haber veriyor. İnsanoğlunun gözlerini ufka diktiği o anda, güneş sisteminin yedi ihtişamlı gezegeninden altısı, antik bir melodiyle bir araya gelmeye hazırlanıyor. 

8 Ocak’ta, alacakaranlığın mavi örtüsü karanlığın kadife siyahına dönüştüğünde, hilal ayın narin ışıkları gökyüzüne yayılacak. Bu ışık, adeta kadim bir orkestra şefinin değneği gibi, gezegenleri dansa çağıracak. İlk olarak Venüs ve Satürn, güneybatı ufkunda belirip, birbirine yakın durarak sahneye çıkacak. Venüs, zarafeti ve parlaklığıyla adeta bir gece mücevheridir. Satürn ise sessiz ve vakur bir bilge edasıyla ona eşlik edecek. 

Gökyüzünde yukarılara doğru çıktıkça, Jüpiter sahne alacak. Bu gaz devi, altın bir taç gibi parlayan ışığıyla hem meraklı bakışları hem de hayalleri üzerine topluyacak. Yakın zamanda muhalefeti geçmiş olan Jüpiter, bu parlaklığını güneşin kalbinden getirdiği sırlarla bezemiş gibi görünecek. 

Doğu ufkuna doğru gözler kaydığında, kızıl bir ışık titreşecek. Bu, Mars’tan başkası değil. Kızıl Gezegen, tarihin efsanelerinden çıkmış bir savaşçı gibi gökyüzüne meydan okuyacak. Onun kızıl parıltısı, Dünya'ya olan yakınlığından gelen heyecanla daha da güçlenecek. Mars, 12 Ocak'ta en yakın yaklaşımına hazırlanıyor ve bu, onun dansına başka bir boyut katacak. 

Jüpiter’e komşu olan Uranüs, zar zor fark edilen bir titremeyle sahnede yerini alacak. O, ancak keskin bir gözle veya bir teleskop yardımıyla görülebilir. Onun hemen ilerisinde, derin uzayın buz devlerinden biri olan Neptün, Venüs ve Satürn'ün yakınında sessiz bir şekilde duracak. Bu iki buz devi, geceye mistik bir hava katıp, uzayın derinliklerine dair sırların mesajlarını taşıyacak. 

Hilal ay, bu kozmik balenin izleyicisi ve sessiz anlatıcısı olarak gökyüzünde yükselirken, insanlık bir kez daha evrenin büyüklüğü ve güzelliği karşısında nefesini tutacak.
Gezegenler sırasını alıp dans ederken, bu sahne yalnızca astronomların değil, hayalperestlerin de rüyalarına ışık saçacak. Çünkü o gece, gökyüzü sadece yıldızlarla değil, insanlığın sonsuz keşif arzusu ile de aydınlanacak. 

Ve böylece, Ocak ayının gökyüzü bir bilimkurgu masalına dönüşecek. İnsanlık, evrenin derinliklerine gözlerini çevirirken, o gece yalnızca gezegenlerin değil, hayallerin de dans ettiği bir gece olacak.
Görsel: Yapay zeka

Öne çıkan

CENNETTEN KOVULANLARIN CEHENNEMİ

Dünyanın kadim bir köşesinde, bir kabilenin yaşadığı sakin topraklar vardı. Bu topraklar, nehirlerin fısıldadığı, rüzgârın ulu ...