1 Ocak 2025 Çarşamba
GERÇEK BİR HİKÂYE
HER ŞEY BU ADAMLA BAŞLADI
YÜZYILLIK YALNIZLIK VE BÜYÜLÜ GERÇEKÇİLİK
DEFNE YAPRAKLARI ARASINDA 6 KELİME
KOZMİK YILBAŞI AĞACI
BİR ZAMANLAR KAPILARA BALIKLAR ASILIRDI
Datça’nın taş kokulu dar sokaklarında, zamanın geriye doğru akan sularında kaybolmuş bir hikâye yaşanır.
Evlerin giriş kapılarının üzerindeki demir çengeller, bu hikâyenin sessiz tanıklarıdır. Şimdilerde sadece unutulmuş birer ayrıntı olarak hatırlansa da, bir zamanlar bu çengellere hayat asılırdı. Kurutulmuş soğanlar, sarımsaklar, yağdanlık şişeleri, bazen de denizin derin maviliklerinden gelen tazecik balıklar.
Akşam olunca, tarladan yorgun argın dönen ev sahipleri kapılarının üzerindeki çengelde asılı bir kese balık bulurlardı. Evin kadını, bu beklenmedik hediyeyi bir ödül gibi kabul ederdi. El çabukluğuyla balıkları temizler, tuzuyla, baharatıyla harmanlar, kızgın ateşte pişirirdi. Ocağın üstünde çıtırdayan balıkların kokusu, taş evin içine yayıldıkça herkes sofraya toplanır, balıkların tadını çıkarırdı.
Balıklar Bozburunlu ya da Bodrumlu balıkçıların getirdikleriydi. Ama kim asmış, kim getirmiş, kimse sorgulamazdı. Zaten sorgulamanın bir anlamı da yoktu; deniz ne verdiyse balıkçı onu tutar, kapıya bırakırdı.
Amq balıkların karşılığı ise o an verilmezdi. Peki, bu balıkların hesabı nasıl görülürdü.
Aslında bu hesap çoktan yazılmış bir denklemdi. Bir kilo balık, bir kilo zeytinyağına eşitti. O yıllarda Datça Yarımadası'nda para, rüzgâr kadar uçucu ve nadirdi. Balıkçılar, zeytin zamanı geldiğinde köyün zeytinyağı işliğine uğrar, önceden hazırladıkları listeleri bırakırlardı. Listelerde, hangi evin ne kadar balık aldığı yazardı. İşlik sahibi, zeytin üreticilerinden balık karşılığı alınacak yağları belirler, tenekeleri sıraya dizerdi.
Hiç kimse bu düzene itiraz etmezdi. Zeytin üreticisi, balıkçının hakkını verirdi. Balıkçı, yağ tenekelerini alıp giderken üreticiyle yüz yüze bile gelmezdi. Basit bir alışveriş, ama hayata dair derin bir anlam taşırdı.
Bu düzen içinde kimse şikâyet etmezdi. Hayatın ve doğanın ritmine uyum sağlamış bu insanlar, mutluluğu sadelikte bulmuştu.
Bir kilo yağ, bir kilo balık. İsimler, markalar, para birimleri, hepsi gereksizdi. Balıkçı memnunfu, ev halkı memnun zeytin üreticisi memnun. Herkes, hayatın kendine sunduğu paydan razıydı.
Datça’nın kapı üstü çengelleri, bir dönemin unutulmaz hikâyesini sessizce taşır. Şimdi, o taş evlerin çengellerine baktığınızda, belki de hala denizden gelen bir esintiyle bu hikâyeyi duyabilirsiniz. Ve o basit, ama bir o kadar anlamlı denklem aklınıza gelir: Bir kilo balık, bir kilo zeytinyağı…
Not: Mesudiye'den emekli öğretmen Tuncer hocanın Garaville yazarı Hasan Doğan'a anlattıklarından derlenmiştir.
Görsel: Yapay zeka
Öne çıkan
KARANLIĞI DELEN IŞIĞIN ÇOCUĞU
Fırtına, geceyi delip geçen şimşeklerle Hırvatistan Smiljan köyünün ufkunu aydınlatıyordu. Küçük bir taş evin içinde bir kadın s...
-
Tarih MÖ 1184 ’tü. Truvalı Paris , o dönemin en güzel kadını olarak kabul edilen Sparta Kralı Menelaus ’un karısı Helen ’i...
-
"10 Kasım'da her yer kapalıydı, genelevler kapalı mıydı bilmiyorum?" diyen her devrin iktidar borazanı, sözde gazete...
-
Fikret Kızılok, Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli. Aynı dönemin müzisyeniydiler. Halk türküleri yaktılar. Sevda, barış, kardeşlik türküleri. B...