4 Ocak 2025 Cumartesi

ÇİTLERİN GÖLGESİNDE

Bir zamanlar dünya, sınırların ve çitlerin ne olduğunu bilmeyen bir yerdi. İnsanlar toprak üzerinde özgürce yürür, ağaçların dallarındaki meyveleri paylaşır, nehirlerden akan suyun her damlasını kutsal bilirdi. Toprak, gökyüzü gibi herkesin ortak yurduydu; kimsenin daha fazla ya da daha az hakkı yoktu üzerinde.

Sonra bir gün, her şey değişti. Adı unutulmuş, yüzü çoktan tarihin tozunda silinmiş bir adam, elinde birkaç kuru dal ve bir avuç kibirle bir toprak parçasının ortasında durdu. Gözlerini ufka dikerek, “Burası benim” dedi. "Bu toprak, bu ağaç, bu su... Hepsi bana ait." Kuru dallardan bir çit yaptı, sınırlar çizdi, toprağı kendi ilan etti.

Etrafına toplanan insanlar, şaşkınlık ve şüpheyle ona baktılar. "Toprak nasıl senin olabilir?" diye sordu biri. "Toprak herkesindir, kimseye ait değildir. Ne yağmur birine aittir ne de rüzgâr."

Adam kibirle güldü. "Çünkü ben çit çektim" dedi. "Çünkü bunu ilk ben yaptım. Ve şimdi bu sınırın içinde kalan her şey benimdir. İstersem paylaşırım, istemezsem saklarım. Kimse buna itiraz edemez."

Bazı insanlar bu sözlere inandı, ya korkudan ya da anlayışsızlıktan. Onu desteklediler, onun kurduğu çitleri savundular. Azınlık isyan etti. Kalabalığın arasından bir adam öne çıktı, ellerini havaya kaldırarak haykırdı:

"Dinlemeyin bu adamı! Toprak kimsenin değildir, ağaçlar kimsenin değildir! Çit çekmek, yalanın ilkidir. Mülkiyet dediğiniz şey, hırsızlığın ta kendisidir! Bu çitlerin arkasında sadece açgözlülük ve sahtekârlık vardır. Meyveler herkesindir, toprak herkesindir. Eğer bu yalana inanırsanız, yıkımımızın başlangıcı bu olacak!"

Ama sesini çok az kişi duydu. Çoğunluk, çitlerin ardında sunulan sahte güvenlik ve sahiplik duygusuna teslim oldu. İnsanlar toprağı paylaşmak yerine bölmeyi, özgürce dolaşmak yerine sınırlar içinde yaşamayı seçti. Çitler büyüdü, sınırlar sertleşti, toprağın özgürlüğü hapsedildi.

Zamanla mülkiyet kutsallaştırıldı, çitler medeniyetin temel taşları ilan edildi. Artık herkes kendi küçük çitlerini çekiyor, kendi "benim" dediği sınırların içinde yaşamaya mahkûm oluyordu. Ancak kimse görmüyordu: Çitler yalnızca toprağı değil, insanın ruhunu da kuşatıyordu.

Bir zamanlar özgür olan dünya, şimdi çitlerin gölgesinde yaşıyordu. Toprak, artık yalnızca güçlülerin mülkiyetiydi. Ve her bir çit, özgürlüğün mezar taşı oldu.
İyi pazarlar.
Görsel: Yapay zeka





Öne çıkan

KARANLIĞI DELEN IŞIĞIN ÇOCUĞU

Fırtına, geceyi delip geçen şimşeklerle Hırvatistan Smiljan köyünün ufkunu aydınlatıyordu. Küçük bir taş evin içinde bir kadın s...