Kayıtlar

Mart, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BAK ARKADAŞIM...

Resim
“Bu coğrafyayı çok seviyorum." Doğru söylüyorsun. Çünkü gözler yalan söylemez. Burayı gerçekten seviyorsun ve burada çok mutlusun değil mi? “Gökova ve Datça yarımadası bir cennet. Koyları, ormanları, denizi, güneşi, çiceği, böceği, herşeyi farklı. İyi ki, buradayım. Burada yaşadığıma her gün şükrediyorum.” Ne mutlu sana, bu ülkenin şanslı insanlarındansın. Peki çok sevdiğin, çok mutlu olduğun bu güzel coğrafyada ne yapıyorsun? “Geziyorum, yürüyüşler yapıyorum, denize giriyorum, dağların, ovaların, çiceğin, böceğin, iklimin tadını çıkarıyorum.” Başka. “Balını, bademini, balığını yiyorum.” Başka. “Daha ne olsun ki! Bir insan başka ne yapabilir?” Bak arkadaşım! Bak seni çok mutlu eden, çok sevdiğin bu güzelim koylar,  doğal SİT alanları bir bir imara açılıyor. Daha iki gün önce Gökova'da denizi bile imara açtılar. MUÇEV adında sözde vakıf ama özde bir limited şirket aracılığıyla koyları işadamlarına kiralıyorlar. Yakında deniz

TUTKU ÇİCEĞİ

Resim
İskoçya Glasgow 'da bir heykel. Clyde Caddesi 'nde. Bir kadın heykeli. Siyah giysili. Pelerinli. Heybetli. İki elini yukarıya kaldırmış. Başı dik. Bakışlarında umut, kararlılık, direniş var. Adı, Le Pasionaria . Şöyle yazıyor altında. "Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa, ayakta ölmeyi yeğle." *. *. * 1936 yılıydı. İspanya 'da iç savaş vardı. Cumhuriyet rejimini yıkmak isteyen faşist general Franco 'nun silahlı güçleri Madrit kapılarına dayanmıştı. Halk faşistleri Madrit 'e sokmamak için direniyordu. Bir kadın çıktı radyoya. Siyah giysili bir kadın. Çoşkulu, umutlu ve net konuşuyordu. "Dizlerimiz üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmeyi yeğleriz.No Pasaran(Geçit Yok) " Dolores İbarruri 'ydi bu kadın. İspanya halkının onuru, işçi sınıfının yılmaz savunucusuydu. İspanyollar " Le Pasionaria" diyorlardı ona. "Tutku çiceği" demekti. Onun bu konuşması Madrit halkını Franco faşizmine karşı kenetlendirdi

"BU ÜLKENİN DENİZİ DE, KERİZİ DE BİTMEZ!"

Resim
1950 ’lerde bir “ Sülün Osman ” vardı. Sahtekarların kralıydı. Beyoğlu ’nda işleyen  tramvayı, Galata Kulesi ’ni, Eminönü meydanındaki saati, şehir hatları vapurlarını uyanık geçinen saf vatandaşlara satıyordu. Vatandaşın çok parası yoksa kiralıyordu! Taksim Meydanı 'na paspas seriyor, üstünden geçenlerden ' burası benim ' diyerek para alıyor, daha sonra ''Ne kadar kazanıyorsun sen buradan'' diye soranlara komple Taksim Meydanı 'nı satıyordu. İzmir Saat Kulesi' ni bile sattığı söylenir. Çok kişinin canını yaktı. Ama uyanık dediler. Gazetelerde manşetlere çıkardılar. Filmini çektiler. Yetmedi. Hapishanede “ Alınteri ile Yaşamak” konulu konferans verdirdiler. Sülün Osman ’dan sonra bir Raki çıktı ortaya. Dolar t aşımanın suç olduğu yıllarda Almancı  veya Amerikalı kılığında büyük otellerde bavulla döviz satarak çok kişiyi dolandırmıştı. Karaborsa döviz almak suç olduğundan kimse şikayet edemiyordu. Sonra

GÜNEŞİN GÖZYAŞLARI

Resim
Tarih MÖ.4 'dü. Dorlar Ege ile Akdeniz'in buluştuğu Datça yarımadasının ucuna muhteşem bir kent kurdular. Adını Knidos koydular. Çağının en önemli bilim, sanat, kültür ve ticaret merkeziydi.. Güzel kokulu ağaçlarla yemyeşildi. Daima çiçek açan ve yemiş veren mersin ağaçlarıyla çevriliydi. Defnenin anavatanıydı. Tarihçi Lusien 'e göre , buradaki ağaçların hiçbirisi yaşlanmıyor, hep genç kalıyordu. Biri askeri, diğeri ticari iki limanı vardı. Ve iki tiyatrosu. Tiyatroların biri 20 bin kişilikti. Diğeri 5 bin kişilik. Gezegenlerin hep aynı yörüngede hareket eden yuvarlak cisimler olduğunu ilk söyleyen astronom, matematikçi ve filozof Eudoxus , en iyi yontulmuş Çıplak Afrodit Heykeli ’ni yapan heykeltıraş Praxiteles , diğer ünlü heykeltraşlar Skopas, Bryaxis ile dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır’daki İskenderiye Feneri’nin mimarı Sastratos , doktor Euryphon ve ünlü ressam Polygnotos Knidos 'da yaşamıştı. Praxiteles 'in Çıplak Afrodit Heykeli o kadar

TEŞEKKÜRLER HAYAT.

Resim
Latin Amerika'nın Annesi Mercedes Sosa anısına.. Yıl 1939 . İspanya. Ülkede iç savaş sona ermişti. Demokratik Cumhuriyetçiler yenilmiş, general Francisco Franco 'nun önderliğindeki milliyetçiler iktidara gelmişti. Ordu, kilise ve sermayenin desteğini alan Franco ülkede insan avı başlatmıştı.. İlk hedef devrimcilerdi. Tutuklananlar en ağır işkencelerden geçiyordu. Konuşmayanlar asılıyordu. Bir haziran sabahıydı. 18 yaşındaki tarım işçisi Carlos biraz sonra asılacaktı. Kilisenin atadığı işbirlikçi bir papaz Carlos' un hücresine girdi.. "Evladım, adettir" dedi, " Son bir isteğin var mı?.. Dua ister misin? " Carlos papaza acıyarak baktı. Papaz gözlerini kaçırdı. Carlos önce bir güldü. Sonra tükürdü. ..Ve bağırdı. "Gracias A La Vida!” Dört yıl öncesi. 1935. Arjantin. Tucuman 'ın yoksul mahallerinde bir kız çocuğu geldi dünyaya. Annesi Fransız, babası kızılderili idi.. 15 yaşında ailesinden gizli ses yarışmasına girdi.. Birinci oldu

Datça'daki 'GOCA EV' in hikayesi.

Resim
Tarih 1550’ lerdi. Kanuni Sultan Süleyman , Kaptan-ı derya olarak büyük başarı elde eden Giritli Tuhfezade soyundan Ali Ağaki’ ye (Allaki de deniliyor)  ödül olarak Datça Yarımadası’nı verdi.( Yarımadanın eski ismi Elaki ) Böylece yörede Tuhfezade ailesinin hakimiyeti, yani ağalık düzeni başlamış oldu. Mehmet Ali Ağa, Ali Alaki’ nin torunlarındandı. 1800’ lü yılların sonunda Datça yarımadasının tek hakimiydi. Kurnaz, gözükara biriydi. Acımasızdı. İzmir’ e ve çevre adalara yörenin incir, badem, zeytin ve palamutlarını pazarlardı. Köylünün topladığı ürünleri İzmir’ de şirketi olan İngiliz işadamı Whitall ’a satardı. İnsanları boğaz tokluğunu çalıştırırdı. Yarımada’dan hiç dışarı çıkmamış köylüleri, askere alınma ihtimallerini gerekçe göstererek engellerdi. Eğer bir köylü, ürünü ondan habersiz başka birine daha yüksek ücretle satarsa, ağır vergilerle parayı ondan geri alırdı. Böylece herkes onun verdiği ücrete mahkumdu. Herkes ona bağımlıydı. Her yere ka

İki Denizin Yitik Kenti: KNİDOS

Resim
"Yarımadaların en güzelinde, en güzel tanrıça için kurulmuş kent." Antik dönemin önemli tarihçisi Strabon böyle anlatıyordu, Knidos'u. Şehir planında Hippodamos 'un imzası vardı. Izgara plan deniliyordu bu yerleşime. Kent, birbirleriyle dik açı yaparak kesişen doğrusal caddelerden ya da kare veya dikdörgen yapı adalarından oluşuyordu. Her ev bir cadde ya da sokağa bakıyordu. Eşitlikçi bir plandı. Bu plan Avrupa'nın çok kentine örnek oldu. Knidos sanat, kültür ve bilim yuvasıydı. Bu Karya kenti, anıtsal yapıları, sanat eserleri, ticari ürünleri ve yetiştirdiği düşünür ve bilim insanlarıyla antik çağın en dikkat çeken yerleşimiydi. Dünyanın yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri 'nin mimarı, Knidoslu Sostratos 'tu. Fener, bir mühendislik harikasıydı. Yıldızlarla yarışıyordu adeta. Kaidesinde şu yazıyordu. "Knidoslu Sostratos 'tan büyük kurtarıcı tanrılara." Antik dönemin en iyi heykeltraşlarından bir