Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

1 MAYIS VE HARAMİLERİN DÜZENİNE KAFA TUTAN BİR KADIN

Resim
Türkiye'de 1 MAYIS'a şiir yazan ilk şairdi Adı Zeliha 'ydı. Beş çocuklu yoksul bir ailenin kızıydı. Hayatları çok zordu. Bir yandan açlık, bir yandan hastalık. Hastalıklar kardeşlerini birer birer elinden aldı. Ailenin tek çocuğu kaldı. Yaşasın diye ismini değiştirdiler. Yeni adı, Yaşar Zeliha oldu. *.  *.  * 6 yaşında annesini kaybetti. Artık yatalak bir teyze ile sarhoş bir babanın himayesindeydi. Kendisini sokaklara attı. Küçük yaşta, emeği, sömürüyü, haksızlıkları gördü. Okumaya karar verdi. Ama babası izin vermedi.. Babasından gizli gitti okula; "Ben öksüzüm hoca efendi, beni okutunuz." dedi. Kayıt oldu. Bunu duyan babası evden kovdu. Komşuları sahip çıktı. Sadece bir yıl okulda kalabildi. Sonra hocasız kendi başına okudu. Çalışıyor, kazanıyor, kitap alıyor, okuyordu. Kuranı hatim etti. Başörtüsünü hiç çıkarmadı. Şiire merak sardı. Osmanlıca 'yı iyi kullanıyordu. Cumhuriyet ile birlikte yeni alfabeye de uyum sağladı. Şiirler, kitaplar

BİR AVUÇ BOZUK PARA

Resim
Yoğun bir gündü yine. Yine toplandık Dado Cafe ’de. Malum gündemimiz Can Yücel Kültür Sanat Festivali. Son hazırlıklar. Son kontroller. Her detay gözden geçiriliyor. Etkinliklerde kimler görev alacak? Festivale katılacak müzisyen, sanatçı, kültür insanı konuklarımız nerede kalacak? Nerede yemek yiyecekler? Ulaşımları nasıl sağlanacak? Afişlerin, broşürlerin hazırlanması ve basımı? Stantlara başvurular ne durumda? Etkinlik alanlarındaki teknik ihtiyaçlar neler? Mali durumumuz ne? İmeceye katılım nasıl? Tam bir beyin fırtınası. Her kalem, her detay tek tek masaya yatırıldı yine. Biliyoruz yük ağır. Ancak o ağır yükü kaldıracak inancımız daha ağır. Neden mi? Anlatayım. Datça’ da bir ayakkabı boyacısı arkadaşımız var. Güler yüzlü, hoş sohbet, çalışkan ve sempatik. Her gün boyadığı 5-10 ayakkabı ile ekmeğini çıkarmaya çalışır. Zaman zaman toplantılarımıza şahit oluyor. Sokakta birinin ayakkabısını boyarken bize kulak kabartıyor. İki gün önce sabah saatlerinde sokaktan geçerken, bi

YA KEBİKEÇ

Resim
Osmanlı alimleri, kitapları tahta kurtlarından korumak için bir tılsıma inanırdı. Kütüphanelerdeki tüm kitapların üzerine “Ya Kebikeç” yazarlardı. İnanışa göre “Ya Kebikeç” zararlı böcekleri yöneten bir melekti. Kitabın üzerinde bu meleğin ismini gören tahta kurtları, sayfalara zarar veremiyordu. İnanç işte. Aslında kitaplara haşarelerden daha çok kültür düşmanları zarar vermiyor mu? Yüzyıllarca ne çok kütüphane talan edildi. Milyarlarca kitap meydanlarda yakıldı. Yazarlar tutuklandı. Kitaplar suç delili sayıldı. İnsanlar yazılmamış kitaplardan yıllarca zindanlarda tutuldu. Son örnek Ahmet Şık 'tır. Bugün ülkemizi “kitap bombadan tehlikelidir” diyen bir zihniyet yönetiyor. Renklerin hükümdarı ressam abim  Ibrahim Ciftcioglu , Datça ile ilgili yazılarımı bir kitapçık haline getirmemi istedi. Ona hayır demek olur mu? Hazırladık. İbrahim abinin rituelini yerine getirip, her birine kırmızı mürekkeple parmak izimizi bastık. Yazar arkadaşım   Ozgur Mutlu  da sağolsun,

İŞTE İŞİN SIRRI

Resim
Datça Kültür Sanat Dayanışması olarak hergün toplanıyoruz. Dado Board Game Cafe karargahımız oldu. Umut ve Gökay sağolsunlar. Kapılarını bizlere sonuna kadar açtılar. Hemen hergün oradayız. Gündem belli. Can Yücel Kültür Sanat Festivali. Biliyorsunuz bu festival ticari değil. Konserler dahil, tüm etkinlikler halkımıza bedava. Stantlardan bile ücret alınmıyor. Üç günlük programda paranın hükmü yok. Çünkü ticaretin kültür ve sanatı bile satın aldığı bir dünyayı kabul etmiyoruz. Bizimkisi başka bir dünya. Topluma empoze edilenin dışında bir dünya. Hayallerimiz büyük. Kimilerine göre sermayesiz bu hayallerin gerçekleşmesi imkansız. Bizce imkansız değil. Ne demişti Şeh Bedrettin? "Hayatı ve dünyayı kendi küçük dünyaları ile sınırlı tutanlar bizi anlayamazlar." Bizim dünyamız büyük. Peki nasıl başaracağız? Bilet satmadan, stantlardan para almadan, bir kaç büyük sponsorla anlaşmadan bu yükün altından nasıl kalkacağız? Cevap çok basi

CAN YÜCEL KÜLTÜR SANAT FESTİVALİ ETKİNLİK PROGRAMI

Resim
CAN YÜCEL KÜLTÜR SANAT FESTİVALİ BİLDİRGESİ “Gelin Can’a can katalım” Mitoloji,  "ola ğ anüstü nitelikler ülkesi"  diye söz eder Datça'dan. Nitelik Datça'nın sadece do ğ al güzelli ğ inde de ğ il, aynı zamanda kültürel ve sanatsal etkinli ğ indedir. Bu yarımada binlerce yıl kültür ve sanatla yo ğ ruldu. MÖ 4'ncü yüzyılda bile burada bahar  ş enlikleri düzenlenirdi. Knidos’un da içinde yer aldı ğ ı Dor  Ş ehir Birli ğ i, görkemli festivallerle do ğ anın yeniden canlanı ş ını bu topraklarda kutlardı. Bu festivallerde kültür ve sanat hep ön plandaydı. Ş arkılar söylenir,  ş iirler okunur, oyunlar sergilenirdi. " Co ğ rafya kaderdir " sözü tartı ş ılır ama bu co ğ rafyanın kültür ve sanat birikimi tartı ş ılmaz. Nice sanatçılar yeti ş ti, nice festivallere imza atıldı burada. Yakın geçmi ş te Can Yücel Festivalleri ve benzerleri bu birikimin devamıydı. Bu yüzden son yıllarda ara verilen bu festivallere yeniden ba ş lamak gerekiyor. Bu g

BİR İSTANBUL MASALI

Resim
VASİLİADİS, İLYA VE PADELLİ. Beşiktaş Çarşı 'nın en eski işletmesiydi. Küçücük bir dükkancıktı aslında. Tam 120 yıllıktı. Bir tarihti. İçinde sadece dört masa vardı. Sahibi doğma büyüme Beşiktaşlı'ydı. Kaymak kalpli ama  huysuz bir ihtiyardı. Adı, Pandelli Shestakof' du. 95 yaşındaydı. Ataları Osmanlı Bulgarıydı.. Her sabah gün ağarmadan kepeği açar, müşterilerine müthiş bir kahvaltı hazırlardı. Manda sütünden kaymak, bal, köy yumurtası, süt ve tereyağı. Yanında sıcak somon, ya da simit. Dükkanın adı; Pando Kaymak 'tı. Ya da Beşiktaşlı 'nın dediği gibi; Bulgar'ın Yeri. 1895 'te dedesi açmıştı bu dükkanı. Dolmabahçe Sarayı' nın kaymak, bal ve süt ihtiyacını karşılardı. Cumhuriyetten sonra da saraya hizmeti devam etmişti. Pandelli , Atatürk için çok kaymak ve bal götürmüştü. Atatürk 'ü bile görmüştü. Öldüğünde de saraydaki cenaze törenine katılmıştı. Bu dükkan Beşiktaş 'ın sabah lezzetiydi..

'İYİ VE KÖTÜ'NÜN YÜZÜ AYNIDIR.

Resim
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve dehalarından biriydi  Leonardo  da Vinci . Filozof,astronom, mimar, mühendis, matematikçi, anatomist, müzisyen, heykeltıraş, botanist, jeolog, kartograf, yazar ve ressamdı. En ses getiren eserleri Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği' ydi. "Son Akşam Yemeğ i"ni Dük Lodovico Sforza istemişti  Leonardo 'dan. Hıristiyan inanışına göre İsa 'nın çarmıha gerilmeden önceki akşam havarileriyle yediği son yemekti. Yemekte İsa' yı ele veren havarisi Yahuda da vardı. *. *. * 1495 yılının Ekim ayıydı.. Leonardo  da Vinci , ' Son Aksam Yemeği' isimli resmini yapmaya başladığında büyük bir sorunla karşılaştı. "İyi" yi İsa'nın bedeninde, "Kötü" yü de İsa'nın havarisi olan ve son akşam yemeğinde ona ihanet etmeye karar veren Yahuda 'nın bedeninde tasvir etmek zorundaydı. Model için bir "İyi" , bir de " Kötü" insan bulmalıydı. Resmi yarım bırakarak bu ki

EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ

Resim
Eskimiş demir parmaklıklar. Nemli duvarlar. Ve paslı bir ranza. Şöyle yazıyor duvarda. "Başın öne eğilmesin, Aldırma gönül, aldırma. Ağladığın duyulmasın, Aldırma gönül, aldırma" Sinop Cezaev i burası. Anadolu 'nun Alcatraz 'ı. Yüzlerce yıl zulmün adresiydi. Acı ve hüznün feryadıydı. Burada çiçekler açmıyordu. Kuşlar süzülüp uçmuyordu. Yıldızlar ışık saçmıyordu. Evliya Çelebi , Seyahatname'de bu gasbet yeri şöyle anlatıyordu. “ Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Allah korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar.” Sene hicri 1341 'di. Miladi 1922. Rize 'nin Haldoz (Portakallık) köyünde bir adam yaşardı. Sandıkçı Şükrü derlerdi ona. Kendi halinde, sakin, iyiliksever kişiliğiyle tanınırdı. Zenginleri sevmezdi. Ağalarla beylerle görüşmezd