20 Mart 2018 Salı

GELDİM, GÖRDÜM, BİR YERLİ OLARAK GİTTİM.



“Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun
Kış günü herkesin evi barkı olsun

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun
Olursa bir şikayet ölümden olsun.”

En sevdiği şiirlerden biriydi, Cahit Sıtkı Tarancı’nın bu mısraları.
Ana dili Türkçe olmasa bile bu şiiri ezbere okurdu.
Bir İngiliz’di.
Adı Jeff Evans’tı.
Ömrünün son 10 yılını Datça’da geçirdi.
Binlerce kilometre uzaktan geldiği Datça’da Datçalılar’la kaynaştı, bir Datçalı gibi yaşadı, sevdi, sevdirdi ve sonunda “memleketim” dediği Datça’da Datçalılar’ın arasına gömüldü.




1990’lı yılların başıydı.
Jeff, çok sevdiği eşiyle birlikte Londra’nın kuzeyinde küçük bir otel işletiyordu.
İyi bir insandı.
Yardımseverdi.
Sevilip, sayılırdı.
Birgün kötü bir haber aldı.
Sanki hayatı karardı.
Nefes almakta bile zorlanıyordu.
Eşinden ayrılmak zorundaydı.
Artık o ülkede yaşayamazdı.
Hemen anavatanı İngiltere’yi terk etti.
Soluğu Datça’da aldı.

Yıl 1993’tü..
Jeff, Datça’da mütevazi bir hayat kurdu kendisine.
Emekli maaşıyla yetiniyordu.
Kısa sürede Türkçe öğrendi.
Halkın arasına girdi.
Herkesle iyi ilişkiler kurdu.
Datçalılarla kaynaştı.
Kısa sürede kendisini sevdirdi.
Köyleri geziyor, köylülerle sohbet ediyordu.
Onların sofralarına oturuyordu.
Kahvelerde çaylarını içiyordu.
Datça’da anadan doğma bir Datçalı gibiydi.
Datça Yerel Tarih Grubunun fikir babalarından biriydi.
Grubun sergilerinde fedakarca çalışırdı.
Hiç bir işi küçümsemez, herkese yardımcı olmaya gayret ederdi.
Esenada’daki virane hükümet binasının Kültür Sanat Merkezi olmasını isteyenlerdendi.
Nazım Hikmet ve Cahit Sıtkı Tarancı hayranıydı.
İki şairin tüm şiirlerini ezbere bilirdi.
Can Yücel’i de çok severdi.
Onunla oturup sohbetler ederdi.
Amerika ve İngiltere Irak’a savaş açtığında protesto yürüyüşünde ön saftaydı.
“Zulüm bizdense, ben bizden değilim” diye haykıranlardandı.
Kurtuluş Savaşı’nı, Türk insanını ve Datçalılar’ı anlatan iki ciltlik bir roman yazdı.(*)
Ama yayınlamaya ömrü yetmedi.
2003 yılında vefat etti.
Datça İskele Mahallesi Mezarlığı’nda Datçalılar’ın arasına gömüldü.
Vasiyeti üzerine mezar taşına hem Latince, hem Türkçe şunları yazdırdı.
“GELDİM, GÖRDÜM, BİR YERLİ OLARAK GİTTİM.”

*. *. *

Datça Yerel Tarih Derneği Başkanı M.Akın Pilavcı bugün Mesudiye’de Datça’nın yerel tarihi ile ilgili soruları cevaplandırdı.
Çok iyi bilgiler edindik.
Söz bir ara Jeff’ten açıldı.
Tanıyanlar övgü, sevgi ve hasretle sözederken, tanımayanlar da tanımış oldu.
Ben de Jeff’i tanımayanlardandım.
Ama Datça’ya yerleştiğim günden beri sık sık adını duymuştum.
Bir kişi tek kötü kelime etmemişti.
Kimse “yabancı” dememişti onun için.
Aksine “bizden biriydi” dendi hep.
Mezar taşına yazdıklarını gördükten sonra söylenenlerin ne kadar doğru olduğunu anladım.
Yukarıdaki satırlar da Jeff’i tanıyanları bana anlattıkları.
Hani Cahit Sıtkı Tarancı diyor ya.

“Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.

Jeff, istediği memleketi Datça’da buldu.
Gök mavi, dal yeşil tarla sarı.
Kuşların, çiceklerin diyarı.
Gönülden sevdi burayı,
Gönülden yaşadı.
Bilge “İrfan gönül almaktır seferin bitmeden” der.
Jeff, Datçalılar’ın gönlünü alan, onların gönüllerinde taht kuranlardandı.

Pazar günü ölüm yıldönümü.
Yani Datçalılar’ın vefa günü.
Datça Yerel Tarih Derneği üyeleri saat 11.00’de mezarı başında Jeff’i anacak.
Bu anmaya herkesi davet ediyorlar.
Datçalılar!
Pazar günü Jeff’in mezarı başından olalım.
Kardeşliğin ne olduğunu tüm ülkeye gösterelim.
Datça’ya, Datçalılar’a yakışan bu değil mi?

(*) Jeff'in yazıp yayınlayamadığı kitap varislerinde.

KAN ÇİCEKLERİ

"Şu ölen çocuklar var ya.
Sana bana dünyaya .
İlikleriniz donduğunda kışın

Bir kaşık umut gerektiğinde
O şişe gelecek aklınıza.
Pencerenin önünde duran
Güneşte
Gelincik ."

Can Yücel

*. *. *

Bugünlerde bizim buralar Gelincik tarlasına döndü.
Datça kırsalı kıpkızıl.
Papatların arasında kanlı bir şafak gibi doğdular.
"Gelincik insan ömrü gibidir." der Japonlar.
"Dünü vardır. Yaşamıştır. Bugünü vardır. Yaşıyordur.
Ya yarını?"

Narin çiçektir Gelincikler.
Öylesine narindir ki, koparıldığı anda solar gider.
Kırmızı yapraklarını tek tek döker.
Gelincik'i geline benzetirdi eski Türkler.
Narin bir geline.
O yüzden gelinler beyaz değil kırmızı gelinlik giyerdi.


Bir çok kültürde Gelincik'in yeri ayrıdır
Yeniden doğuşu simgelerler.
Eski Mısır'da lahitler Gelincik motifleriyle süslenirdi.
Romalılar kara sevdaya düşenlere Gelincik şerbeti içirirdi.
Bu şerbetin aşk acısını azaltacağına inanılırdı.
Homeros İlyada destanında ölen savaşçıları birer Gelincik'e benzetirdi.
Gelincikler ölen askerlerin ruhlarını simgelerdi.
Bu inanç dünyanın farklı bölgelerinde, efsanelerde babadan oğula, dededen toruna geçti.
Halklar, savaş meydanlarında açan Gelinciklerin ölen askerlerin ikinci yaşamı olduğuna inandı.
*. *. *
Yıl 1211 idi..
İlkbaharın ilk günleri.
Mogol İmparatoru Cengiz Han Çin Seddine yaklaşıp Jin Ordusu'nun üzerine saldırdı.
Dünya tarihinin en kanlı savaşlarından biriydi.
Cengiz Han'ın ordusu 300 bin kişilik Jin askerini kılıçtan geçirdi.
Bu öylesine korkunç bir savaştı ki toprağın üzeri cesetlerle doldu.
Aradan 2-3 ay geçti.
Savaş alanı Gelincik Tarlasına dönmüştü.
Görenler şaşırmıştı.
*. *. *
Yıl 1796 idi.
Nisan'ın 12'si.
Fransız komutan Napolyon emrindeki orduyla Alpler'i aşarak Kuzey İtalya'ya saldırdı.
Önüne geleni ezdi, geçti.
Avusturya ve Piemonte ordularını püskürttü.
Savaşta onbinlerce asker ölmüştü.
Bir süre sonra savaş meydanlarında Gelincikler yeşerdi.
Heryer kıpkızıl olmuştu.
*. *. *
Dünya tarihinde bahar ayları savaş aylarıdır..
Baharın müjdecisi Gelincikler'e "Kan Çicekleri" denmesinin nedeni budur.
Gelibolulular da Gelincekler'e "Kan Çiceği" derler.
Çanakkale savaşından sonra bir çok savaş alanında binlerce gelincik yeşerdiğine inanılır.
Gelibolu Yarımadasının boydan boya dev bir Gelincik Tarlası'na döndüğü söylenir.
Anzaklar her yıl anma törenleri için Gelibolu'ya geldiklerinde etraf Gelinciklerle dolar.
*. *. *
Gelincik 1. Dünya Savaşı'nı da simgeler.
Bu savaşta Fransa ve Belçika’da yaşanan çarpışmalarda toprağa o kadar kan akmıştır ki; uzun zamandır uykuda olan gelincikler adeta fışkırmıştır.
O yüzden Britanyalı savaş gazileri yakalarında Gelincik Rozeti taşır..
Birleşik Krallıkta ve Avrupa'nın bir   çok ülkesinde 1. Dünya Savaşı anma günlerinde mezarlara gelinciklerden yapılmış çelenkler konur..
Kanadalı asker ve şair John McCrae’nin ünlü “Flander Tarlalarında” şiirinde şöyle der..
“Flander Tarlalarında gelincikler,
Büyüyor sıra sıra dizili haçlı mezarlar arasında.”

Bugün doğada dolaşırken, her gördüğüm Gelincik bana bunları hatırlattı..
Savaş ve çicek..
Yanyana gelmemesi gereken iki sözcük..
Yürek kabul etmiyor..
Ama Lakotalar'ın efsanevi şamanı Thathanka Íyotake'nin (Oturan Boğa) şu sözlerini de düşünmeden geçemiyor insan..
"Ruhunu doğaya bırak.. Bir kere yaşadıysan, yeniden yaşarsın."
Yaşanası günlere kavuşmak dileğiyle..
Savaşa, zulüme, diktaya Hayır.

Ortadaki iki fotoğraf Bedriye Berber Engin'e aittir)

Öne çıkan

PİYANOLARI DA ZİNCİRE VURURLAR

Bir piyanoyu neden susturmak ister bir rejim? Bu sorunun cevabı, sadece müzikte değil, müziğin taşıdığı anlamda gizli. Çünkü b...