Knidos’un iki boynuzlu burnu, rüzgârın sabah ve akşam iki farklı dilden konuştuğu bir yerdi. Sabahlari Dionysos’un neşesiyle, akşamları Afrodit’in ince hüzünleriyle dolardı.
Ama en çok sese sahip olanlar rahiplerdi.
Onlar en üst kesimdi, söyledikleri ve yaptıkları sorgulanamazdı.
Şehrin büyük tapınağında görev yapan üç rahip vardı:
Philetos, Damon, Krates.
Her üçü de tanrıçanın sesini duyduklarını, onun adına konuştuklarını ve kenti yönlendirme gücüne sahip olduklarını iddia ederdi.
Halk ise onlara saygı duyar, ama kapalı kapılar ardında fısıldaşırdı.
“Bu kadar heykeli kim ödüyor?”
Çünkü son yıllarda tapınak avlusunda yükselen heykellerde bir tuhaflık vardı.
Afrodit’in heykeli değildi onlar.
Kent kahramanlarının heykeli de değildi.
Onlar, rahiplerin kendi heykelleriydi.
Her biri mermer kaideler üzerine ihtişamla dikilmişti:
Philetos’un heykeli sol elinde bir çiçek tutuyor, yüzünde tanrıçaya özgü olduğunu iddia ettiği bir tebessüm taşıyordu.
Damon’un heykeli kılıç gibi bir asayla resmedilmiş, “kenti koruyan rahip” ünvanıyla süslenmişti.
Krates ise kendisini tanrıçanın en yakın danışmanı ilan etmiş, heykelinin yanına “Khrysos logos”, altın söz diye yazdırmıştı.
Ama halk bu heykellerde ne Afrodit’in ışığını, ne Dionysos’un taşkınlığını, ne de Knidos’un şanını görebiliyordu.
Tek gördükleri, kasadan eksilen paraydı.
Bir gün agoradaki toplantıda demosun yani halk meclisinin yaşlı üyesi Mnesikles ayağa kalktı.
Rüzgâr taş salonda uğuldamıştı.
“Bu böyle gitmez” dedi.
“Tapınağa ayrılan bütçe tanrıça içindir, rahiplerin gölgeleri için değil.”
Bunun üzerine rahipler öfkeyle karşılık verdi.
“Biz tanrıçanın hizmetkârıyız!
Bizim onurumuz, Afrodit’in onurudur!”
O an salona kesif bir sessizlik çöktü.
Halkın çoğu korkar gibi oldu.
Rahiplerle ters düşmek, tanrıçanın gazabını çekmek gibi algılanırdı.
Ama Knidos’un yaşlı balıkçısı Leonidas ayağa kalktı, bastonunu yere vurdu:
“Tanrıça sessizdir, ama taşlar konuşur. Ve taşlar bize paranın nereye gittiğini söylüyor!”
O gece, tam ay Afrodit Tapınağı’nın üzerinde yükselirken, rüzgâr ansızın yön değiştirdi.
Tanrıçanın mermere işlenmiş yüzünde, yıldız ışığıyla birlikte hafif bir gülüş belirdi.
Rahipler bu gülüşü kendi lehlerine yorumladı.
“İşte! Afrodit bizi destekliyor!”
Ama halk başka bir şey görüyordu.
Taşın içinde saklanmış, yüzlerce yılın bilgeliği gibi bir uyarı.
Ertesi gün tapınağın kapısında yeni bir taş payanda bulundu.
Üzerine kazınmış kısa ama sert bir metin vardı:
“Halk meclisinin kararıdır. Kent bütçesini zorlayan masraflara girişmeyin.”
“Halkın parasını kendiniz için kullanmayın.”
Rahiplerin yüzü soldu.
Ve o günden sonra, rahiplerin heykel sevdası kesildi.
Bir daha kendi adlarına bir mermer parçası bile diktiremediler.
Çünkü biliyorlardı
Afrodit’in gülüşü tatlıdır ama halkın sabrı taş gibidir.
Yıllar sonra, o uyarı yazıtı tapınağın bir köşesine kaldırıldı, sonra uzun barış dönemlerinde unutuldu, depolara gömüldü.
Ama taş, hâlâ bugün okunabilir.
“Kent bütçesini zorlayan masraflara girişmeyin.”
İnsan değişir, makam değişir, yüzler ve sıfatlar değişir…
Ama taş böyle şeyleri unutmaz.
Knidos’un rüzgârı da unutmaz.
O yazıt bugünün yöneticilerine de bir uyarıdır.
“Kent bütçesini zorlayan masraflara girişmeyin.”
(Bu kazılarda bulunmuş gerçek bir Knidos karar yazıtından türeyen mitolojik, tarihi bir öyküdür)
Kaynak: Supplementum Epigraphicum Graecum 46, 141, Knidos
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder