Antik dönemin spor etkinliklerini araştırırken yine o isim çıktı karşıma.
Ne ünlü bir adammış.
Çağının Muhammed Ali Clay'ı..
Çok ilginç bir öyküsü var, bir o kadar da ironik.
Sonunu bilen çoktur ama başını bilenler azınlıktır sanıyorum.
Tarih MÖ 5. yüzyıl…
Ege kıyılarında sanki Herkül’ün nefesi dolaşıyordu.
Vurduğunu yıkan bir boksör: Diagoras.
Datça’nın komşusu Rodos’ta doğmuş, yumruğunun şiddeti Arşipel’in bütün kıyılarını titretmişti. Şampiyonların şampiyonuydu. Karşısına çıkan rakibin dizleri daha ilk darbede çözülürdü.
İki kez Olimpiyat, iki kez Nemean, dört kez İsthmian, bir kez Pythian şampiyonluğu.
Yetmedi, üç oğlu Dorieus, Damagetos, Akousilaos'u da olimpiyat şampiyonu yaptı.
Antik kaynaklara göre son büyük zaferinde oğulları babalarını omuzlarında taşırken tribünler ayağa kalkıp şöyle haykırmıştı.
“Artık ölebilirsin Diagoras, insanın erişebileceği en yüce onura ulaştın!”
Diagores bir savaşta öldü.
Ve mezarı kayboldu.
Asırlar boyunca kimse nereye gömüldüğünü bilmedi.
Yüzyıllar geçti…
Rodos’un karşı kıyısında, Marmaris’in Turgut köyünde insanlar bir tepeyi kutsal kabul etmeye başladı. Piramit benzeri yapıya “Çağbaba Türbesi” dediler. Kadınlar duvarlarına çaput bağladı, askere giden gençler bir avuç toprak aldı, kimin derdi varsa dua etti.
Anadolu’nun binlerce diğer noktası gibi burası da bir türbe olarak yaşadı, çamların arasında nefes alan bir inanç mekânı oldu.
Tarih 2018…
Arkeologlar Çağbaba Türbesi'nin taşların üzerinde rüzgârla yarışan, zamana direnen harfler buldu.
O yazıt, mezarın gerçek sahibini ele veriyordu.
“Ben Diagoras’ım..Hiçbir korkak gelip bu mezarı yıkmasın diye tepede uyanık duruyorum.”
Mezar taşındaki diğer isim Aristomache’ydi, Diagoras’ın eşi.
Demek ki burası iki kişilik bir heroön, yani antik bir kahraman mezarıydı.
Yani…
Çağbaba Türbesi diye bilinen yapı aslında bir Olimpiyat şampiyonunun mezarı çıkmıştı.
İşte burada biraz durup, düşünmek gerekiyor.
Bugüne kadar türbe sanıp dua edenler, meğer antikçağın en ünlü boksörüne niyaz ediyormuş.
Taşa elini koyup “Çağbaba’m yardım et” diyen teyze, farkında olmadan antik olimpiyatların en sert yumruğuna dokunuyormuş.
Askere gitmeden dilek tutan genç, asker disiplinli bir sporcuya yalvarıyormuş.
Hele Diagoras’ın “korkak gelmesin” uyarısı…
Bu hikâyeyi eşsiz yapan şu.
Tarih değişse de kutsallık bitmiyor, tam tersine daha da büyüyor.
Bir yanda pagan çağların yumruğu, diğer yanda Türkmen dedelerinin duası.
Bir yanda Aristomache’nin heykeli, diğer yanda çaput bağlayan köylüler.
Aynı rüzgârda iki inanç, iki çağ, iki ölümsüzlük yan yana duruyor.
Artık biliyoruz ki Turgut’taki piramit mezar bir türbe değil.
Ama Anadolu’nun ona türbe muamelesi yapmış olması, bu coğrafyanın kadim geleneği.
Kahramanlar ölür, isimleri değişir, ama mezarları kutsallığını hiç kaybetmez.
Diagoras gider, Çağbaba gelir.
Ve ikisi de aynı taşın altında yaşamaya devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder