17 Ocak 2025 Cuma

SÖZCÜKLERLE ÖRÜLÜ BİR DÜNYAYA UZUN BİR YOLCULUK


İlk çağlardan bu yana insanlar, dilin engin labirentinde bir rehber arayışı içine girdi. Bu nedenle sözlük kavramı ortaya çıktı. Çünkü sözlükler bilginin korunması, aktarılması ve dilin sürekli evrilen yapısına bir ayna tutulması için gerekliydi.
Altıbin yıl önce Antik Mezopotamya medeniyetleri Sümerler ve Akadlar tarafından kullanılan çivi yazısıyla hazırlanmış kelime listeleri, tarihin bilinen ilk sözlükleri olarak kabul edilir. Bu metinler, genellikle Sümerce ve Akadca arasında bir çeviri aracı olarak işlev görüyordu.

Bu ilk sözlüklerden biri, Ebla tabletleri adı verilen bir koleksiyonda yer aldı ve MÖ 2300 civarında oluşturulmuştu. Bu listeler, sadece kelimelerin anlamlarını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda ticaret, hukuk, tarım ve dini ritüeller gibi çeşitli alanlarda kullanılan terimleri bir araya getiriyordu. Daha sonra Babil ve Asur dönemlerinde bu tür tabletler daha sistematik hale geldi.
Ardından  Antik Mısır ve Hint uygarlıklarında da benzer biçimde kelime listeleri ve dil rehberleri geliştirildi.

Bugün sözlükler modern çağın dijital veri tabanlarına kadar girip,  insanlığın düşünce ve ifade biçimini belirliyor. Onlar sadece kelime anlamlarını veya eşanlamlıları değil, aynı zamanda kültürlerin, inançların ve tarihlerin ipuçlarını da saklıyor.
Sözlükler, birer bilgi hazinesi olmanın ötesinde, iletişim becerilerimizi keskinleştiren, hayal gücümüzü zenginleştiren ve yazılı ya da sözlü ifadelerimize estetik bir dokunuş katan sessiz öğretmenler.

Bu sessiz öğretmenlerin dilin karmaşıklığına ve insanlığın entelektüel mirasına katkıları, bizi dilin derinliklerine dalmaya ve sözcüklerin sihirli dünyasında bir yolculuğa çıkmaya davet ediyor.
İsterseniz çok eski tarihlere bir yolculuğa çıkalım.

1779 yılının bir sonbahar sabahında doğan Peter Mark Roget, İsviçreli bir papazın oğlu olarak hayata gözlerini açtı. Yaşadığı ev, kitapların ve duaların yankılandığı bir sığınaktı; fakat o, daha çocuk yaşta hayatın gölgesini hissedecek kadar hassastı. Babasını erken yaşta kaybetmesi, içinde bir boşluk bıraktı. Bu boşluğu doldurmanın yolu, kendi dünyasını yaratmaktan geçiyordu: Sözcüklerin dünyasını.

O yüzden Londra'nın sisli sokaklarında, titrek elleriyle kağıda eğilmiş, sözcüklerin peşinde koşan biriydi, Edinburgh Üniversitesi’nde tıp okurken bile, zihninde yankılanan kelimeleri düzenleme alışkanlığından vazgeçmedi. Ancak hayat, onun için bir sınav gibiydi. Sevdiği kadını ve amcası Samuel Romilly’yi kaybetmesi, ruhunu derin bir karanlığa sürükledi. Amcasının gözleri önünde hayata veda edişi, onun için bir dönüm noktasıydı. İnsanlar acıyı gözyaşlarıyla atlatırdı belki, ama Roget’in yöntemi farklıydı: Sözcükleri sıraladı, anlamları düzenledi, karanlığın içine bir düzen getirdi.

Sözcükler, onun zırhıydı. Depresyonunun kollarında kıvranırken, sayfalarca kelime listeleri hazırladı. Her kelime, onun için bir köprüydü; acıyı anlamaya, dünyayı çözmeye bir anahtardı. O sadece bir doktor, bir bilim insanı değildi; aynı zamanda logaritmaların şiirsel mantığını keşfeden bir mucitti. 1815 yılında sürgülü cetvelini icat ettiğinde, köklü ve üslü sayıların dansına bir düzen getirmişti. Matematiğin diline bile ritim kazandıran bu adam, aynı zamanda dilin ritmini de yeniden tanımlamaya kararlıydı.

1852 yılında, tüm birikimini bir kitapta topladı: Tesarus. Bu, bir sözlük değildi yalnızca. Bir yaşam rehberiydi, sözcüklerin anlam derinliğinde kaybolan bir adamın ruhunu yansıtan bir harita. Altı başlıca sınıfa ayırdığı 15.000 sözcük, dünyanın kaosunu anlamlandırma çabasının bir sembolüydü.

90 yaşında, West Malvern'de bir yaz sabahında gözlerini hayata kapattığında, arkasında yalnızca bir sözlük değil, bir yaşam dersi bırakmıştı: Kaosun içinde düzen bulabilmek mümkündü. Şimdi, St. James's Kilisesi mezarlığında yatarken, adını taşıyan eser hâlâ dilin derinliklerini keşfetmek isteyenlere yol gösteriyor. Sözcüklerin ustası, sessiz bir kahraman olarak hatırlanıyor.

Bugün "18 Ocak Dünya Sözlük Günü." 
Aynı zamanda Peter Mark Roget'ın doğum günü.
Dünya Sözlük Günü,  dilin zenginliğini ve çeşitliliğini keşfetmek için bir davet niteliği taşıyor. İnsanları yeni kelimeler öğrenmeye, eşanlamlılar arasında kaybolmaya ve karşıt anlamların derinliklerine inmeye teşvik ediyor. Bu gün, sadece dilbilimsel bir keşif değil, aynı zamanda bireyin kendini ifade etme sınırlarını genişletme çabası. Çünkü her yeni kelime, yeni bir düşünceyi, hissi ya da bakış açısını ifade etme gücünü beraberinde getirir.

Genel olarak, bir insanın günde 7.000 ile 20.000 kelime arasında konuştuğu tahmin edilmekte. Bu sayı, bireyin kişiliği, mesleği, cinsiyeti, sosyal ortamı ve kültürel özellikleri gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösteriyor.
Ancak Türkiye'de durum hiç de iyi değil. Milli Eğitim Bakanlığı'nın eski bir çalışmasına göre, Türkiye'de bir kişi günlük hayatında ortalama olarak 1.000 ila 3.000 kelime kullanmakta. Ankara Üniversitesi Türkçe Öğretim Merkezi'nin (TÖMER)  2009 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, ise Türkiye'de vatandaşlar günlük hayatta ortalama  400 kelime ile iletişim kurmakta.
Bu sayılar ülkemizdeki eğitim sisteminin ne kadar çağdışı olduğunun da bir kanıtı.
Bir yandan kütüphaneler kapanırken, kağıt ve baskı giderleri astronomik derecede artarken, müfredatta edebiyat, sosyal bilimler, felsefe gibi derslere gerekli önemi vermeyen Milli Eğitim Bakanlığı, herhalde Çedes programındaki imamlarla bu sorunu çözecek!
Sonumuz hayır ola.
İyi pazarlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne çıkan

NE GÜLÜP DURUYORSUN TERBİYESİZ PAPAĞAN?

Asırlar evvel, Libya 'nın sıcak ve sessiz topraklarında bir adam yaşardı. Adı Apsethus ’tu. Derin bir yalnızlıkla çevrili bu...