8 Ocak 2025 Çarşamba

ACI, DİRENİŞ VE ÖZGÜRLÜK

Yıl 1899… Batı Anadolu toprakları, yerin derinliklerinden gelen bir öfkeyle sarsılıyordu. Gecenin karanlığında, doğanın nefesi yerle bir olmuş şehirlerin taşlarına karışmıştı. Aydın ve Denizli’de taş üstünde taş kalmamış, sabaha karşı 20 Eylül’de en şiddetli darbe vurulmuştu. Binlerce can, enkazın sessizliğinde kaybolmuştu. Hükümet binaları, camiler, evler… Hepsi yerle bir olmuştu. 

Osmanlı Hükümeti, bu yıkımı onarmak için bir karar aldı: Tralleis Antik Kenti’nden taş çıkarılacaktı. O eski zamanların görkemli kentinden arda kalan taşlar, yeni bir hayat için kullanılacaktı. Ancak bu kurtarma operasyonu, antik bir hikâyenin üzerindeki tozu kaldırmak üzereydi. 

Hacı Halil Efendi isimli bir arkeoloji meraklısı, kazıları denetleme görevini üstlenmişti. Onun keskin gözleri ve sabrı sayesinde, tiyatro yakınlarında yapılan kazılarda üç değerli eser gün yüzüne çıktı. Bu eserlerden biri, neredeyse hiç zarar görmemiş bir Karyatid heykeliydi. Zarif saç örgüsü ve kat kat dökülen elbisesiyle, bu heykel 2000 yıl öncesinin Ege kadınlarını bugüne taşıyordu. 

Bu "Karyatid", kelime anlamıyla "Karyalı Kız" demekti. Ve Tralleis’in bu Karyatid’i, bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin en değerli eserlerinden biri olarak sergilenmekteydi. Fakat bu zarif heykelin ardında yatan hikâye, yalnızca bir sanat eseri olmanın ötesindeydi. 

Yunanistan’ın başkenti Atina’da yükselen Akropolis, antik çağın mimarlık şaheserlerinden biri olarak bilinir. Ve bu görkemli yapının bir parçası olan Erekhtheion Tapınağı, güney cephesinde taşıyıcı sütun olarak kullanılan altı Karyatid ile tanınır. Ancak bu kadın figürleri, sadece sanatın değil, acının ve direnişin de birer sembolüdür. 

Karyatid’ler Karya’dan, yani Anadolu’dan gelmişti. Oysa Karya, Antik Yunan’ın değil, bir Anadolu medeniyetinin parçasıydı. Zaman zaman Antik Yunan ile savaşmış, bazen ise ittifak kurmuştu. Ama bu altı Karyatid, sadece bir savaşın değil, bir halkın kaderinin de anlatıcısıydı. 

M.Ö. 5. yüzyılda, Persler ile Antik Yunan arasında kanlı bir savaş patlak vermişti. Karya, Perslerin tarafında yer aldı ve bu karar, halkının kaderini belirledi. Karyalı erkekler, vatanlarından uzaklarda savaşırken, kadınlar tüm yükü sırtlanmıştı. Ancak savaşın sonunda kazanan Sparta önderliğindeki Antik Yunan oldu. 

Zafer sarhoşu Yunanlılar, Karya’ya saldırarak erkekleri kılıçtan geçirdi ve kadınları esir aldı. Karyalı kadınlar, Atina’ya götürüldü; köle yapıldı, eş yapıldı. Ancak bu kadınlar, sessiz bir direnişle yeni kocalarını asla kabullenmedi. 

Romalı yazar Vitruvius, bu kadınların kaderini şöyle anlatır. 

Kadınların uzun giysilerini ve evlilik simgelerini çıkarmalarına izin vermeyerek, onları teşhir ettiler. Bu kadınlar, utançlarının ağırlığı altında ezilerek sonsuza dek köleliğin temsili haline geldiler.” 

Bu acıyı taşımak için mimarlar, kamu yapılarında Karyatid figürlerini kullandılar. Bu heykeller, Karyalı kadınların taşıdığı utanç yükünün bir simgesiydi. Ancak bu yük, bir direnişe dönüşecekti. 

Herodot’un yazdığına göre, Karyalı kadınlar yeni kocalarını asla isimleriyle çağırmadı, onlarla aynı sofraya oturmadı. Bu, öldürülen eşlerinin intikamını almak için anneden kıza geçen bir yemindi. 

Bugün bir müzede ya da antik bir tapınakta bir Karyatid gördüğünüzde, bu heykelin yalnızca bir sanat eseri değil, aynı zamanda bir direnişin sembolü olduğunu unutmayın. Çünkü onlar, "Mesele esir düşmek değil, teslim olmamak asıl mesele" diyen Ege kadınlarıydı.
Ve her biri, taşın soğuk yüzünde, insanlığın en eski hikâyesini anlatıyordu: Direniş ve özgürlük.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne çıkan

BU BİR SAYGI DURUŞUDUR

Demokrasiler, özgürlüklerin gölgesinde büyüyen birer çınar ağacı gibidir. Bu ağacın en sağlam köklerinden biri de basın özgürlüğ...