Bir zamanlar, sarp dağların koynunda gizlenen, kuş uçmaz kervan geçmez bir vadide Macondo adında bir köy yükselirdi. Bu köy, sonsuz bir yalnızlık döngüsüne mahkûm olmuş Buendia ailesinin efsanevi tarihine beşiklik etti. Ne geçmişten kaçabilen ne de geleceği değiştirebilen bu aile, insan olmanın çetrefilli çelişkileri arasında salınarak zamanın amansız akışında kayboldu.
Köyün kurucusu Jose Arcadio Buendia, göklerin sırrını çözmeye, yıldızları avuçlarında tutmaya çalışan bir düş gezginiydi. Onun gözlerinde büyü, bilimle kol kola yürür, mucizeyle delilik arasındaki o ince çizgide bir hayat inşa edilirdi. Ancak kader, onun aklını dahi bir rüyanın girdabına teslim etti; sonunda, yalnızlıkla mühürlenmiş bir deliliğin karanlık sularında kaybolup gitti.
Ailenin gerçek omurgası ise Ursula idi. Sabırlı elleriyle yalnızca ekmeği değil, ailenin parçalanan kaderini de yoğurmaya çalıştı. Her ne kadar yıllar onu yorsa da, o, Buendía ailesinin ağır yükünü sırtlanan sessiz kahramandı. Ancak kader, bir döngüyü başka bir döngüye bağlarken, Buendia soyunun adeta genlerine işlenmiş laneti iş başındaydı: Aynı isimler, aynı hatalar, aynı acılar… Yalnızlık, adeta bu ailenin damarlarında akan bir kan, aldıkları her nefeste içlerine dolan bir yazgı oldu.
Macondo'nun yitik zamanlarına ışık tutan Melquiades, ölümsüz bir çingene ve gizemli bir kâhindi. Onun arkada bıraktığı şifreli yazılar, hem ailenin tarihini hem de sonunu içine hapsediyordu. Ama o yazılar, yalnızca soyun son torunu Aureliano tarafından anlaşılabilecek bir sırrı barındırıyordu. Ve bu sır, aile için dönüşü olmayan bir sona açılan kapıydı.
Yıllar geçtikçe Macondo da Buendia ailesi gibi çürümeye yüz tuttu. Altın çağını yaşamış bu köy, doğanın sessiz gazabıyla sararıp soldu, unutuşun kanatları altında yavaşça silindi. Sonunda, Buendia ailesinden yalnızca Aureliano kaldı. Aile geçmişini ve kaderini çözmeye çalışırken, yazıların son cümlesiyle dehşetle yüzleşti: Buendía soyunun varlığı, başlangıçtan beri sona yazgılıydı. Ve kasırga, onların hikâyesini tarihten bir daha hatırlanmamak üzere sildi.
Macondo, son gününde, yıllar boyu taşımış olduğu yalnızlığı bir kasırga gibi göğe savurup kendi içine çöktü. Hiçbir iz kalmadı geride; ne bir ad, ne bir taş, ne bir hatıra. Buendía ailesi ve Macondo’nun hikâyesi, evrenin sonsuz boşluğunda yankılanan silik bir sese dönüşse de, verdiği mesaj anlamlıydı.
İnsanlık, yalnızlığın pençesinde bir döngüden diğerine savrulurken, geçmişle yüzleşmeden, kaderin ağırlığından kurtulamaz.
Tarihin ve hayatın döngüselliği içinde, her şey bir gün silinir. Ancak unutulmaz olan, bu döngüyü anlamak ve ona direnerek kendine özgü bir anlam yaratmaktır.
Dünya edebiyatının en iyi romanlarından biri olarak kabul edilen, Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez'in "Yüzyıllık Yalnızlık" isimli başyapıtı Netflix'de dizi olarak yayınlanıyor. Ben çok başarılı buldum.Romana yakışmış. İzlemeyenlere tavsiye edilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder