3 Şubat 2025 Pazartesi
ATEŞİN VE KÜLLERİN ALTINDA YATAN EFSANE
Olimpos’un zirvesinde, bulutların arasında, tanrılar insanların kaderini şekillendirirken, denizlerin efendisi Poseidon’un oğlu Euphemus bir rüya gördü. Rüyasında, bir su perisi ona yakarıyordu. "Babam Triton’un gazabından kaçmalıyım," dedi peri, "Bana sığınacak bir yer ver!"
Euphemus, rüyasından uyandığında, elinde Anafi Adası’ndan aldığı küçük bir toprak parçası olduğunu fark etti. Poseidon’un oğlunun dokunduğu her şey gibi, bu da sıradan bir toprak parçası değildi. Efsaneye göre, Euphemus, toprağı Ege’nin sularına attığında, deniz kabardı, rüzgarlar geri çekildi ve dalgaların arasından yeni bir ada doğdu: Kallisti, 'En Güzel'.
Bu ada, Euphemus’un ve onun soyundan gelenlerin evi olacaktı. Fakat tanrılar, insanoğlunun kaderini asla tek bir çizgide bırakmazlardı. Çünkü adanın tam kalbinde, uyuyan bir dev vardı: Yanardağ.
Günler, yıllar, yüzyıllar geçti. Kallisti, Akrotiri halkıyla büyüdü; zenginleşti, güzelleşti. Minos Uygarlığı doğdu. Tanrılara tapınaklar yapıldı, boğalar kurban edildi, bahar ayinlerinde şaraplar içildi. Fakat kimse farkında değildi ki, adanın altındaki uyuyan dev, tanrılar kadar kadim bir güçle besleniyordu.
Bir gece, Hades’in derinliklerinden bir ses yükseldi. Yeraltı dünyasının efendisi, toprağın altında sıkışıp kalmış bir titan olan Typhon’un yankılanan sesini duydu. Typhon, Zeus’un gazabıyla Etna Dağı’nın altına hapsedilmişti, ama parçaları, yanardağların içindeki lavlarla birlikte dünyaya yayılmıştı. Ve Santorini’nin altında, Typhon’un öfkesinden bir parça uyuyordu.
Zeus’un buyruğuyla, yüzlerce yıl sessiz kaldı bu lanetli güç. Ama bir gün, tanrılar gökyüzündeki tahtlarından uzaklaştıklarında, uykusu bozuldu.
Önce deniz sessizleşti. Poseidon bile, Ege’nin üzerinde yüzünü gölgeleyen kara bulutları fark etti. Deniz, tanrısının kontrolünden çıkmış gibiydi. Sonra, toprak titremeye başladı. Küçük sarsıntılarla başlayan bu huzursuzluk, yeraltındaki titan ruhunun uyanışıydı.
Ve o gün geldi. Typhon’un son nefesi gibi, yanardağ patladı.
Tanrıça Gaia’nın kalbini yararak yükselen lav sütunları, gökyüzünü kan kırmızısına boyadı. Santorini’nin dağları paramparça olurken, Akrotiri’nin sokaklarını ateş yuttu. Tapınaklar birer birer yıkıldı; boyalı duvarlar, freskler, mozaikler, hepsi külle örtüldü.
Poseidon’un çocukları, denizciler ve tüccarlar, kaçmak için gemilerine atladılar. Ama bir lanet adaya çökmüştü; sular, kaçanları yutmadan önce kısa bir an için çekildi. Ardından, bütün adayı boğacak büyüklükte bir dalga yükseldi, tanrıların bile önünde diz çöktüğü bir tsunami.
Hades, denizin derinliklerinde yeni ruhlar toplarken gülümsedi. O gün, Kallisti bir daha asla aynı olmayacaktı.
Yıllar geçti. Yüzlerce yıl sonra, Dorlar adaya ayak bastıklarında, burada ne Euphemus’un adası, ne de Minos uygarlığı vardı. Sadece bir enkaz ve bir hatıra kalmıştı. Theras liderliğinde yeni bir halk geldi ve adaya onun adını verdiler: Thera.
Sonra yüzyıllar birbirini kovaladı: Romalılar, Bizanslılar, Venedikliler... Her gelen, adanın şekilsiz kıyılarında kendine bir yer buldu. Ama hiçbiri yanardağın hikayesini unutmadı.
Bugün, Santorini’de Oia’nın tepesinden gün batımına baktığınızda, o eski patlamanın izlerini görebilirsiniz. Kraterin hilal şeklindeki kıvrımları, denize bakan volkanik kayalar... Her şey, tanrıların ve devlerin savaşının yankılarıyla şekillenmiş gibi görünür.
Bazen, rüzgarın arasında bir ses duyarsınız. Bu, Typhon’un hâlâ Santorini’nin derinliklerinde yankılanan sesi olabilir mi? Yoksa Poseidon’un kaybolan adasını arayan yankıları mı?
Kim bilir…
Ama bildiğimiz tek şey, Santorini asla gerçekten ölmez. Çünkü küllerin altından her seferinde yeniden doğar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne çıkan
ATEŞİN VE KÜLLERİN ALTINDA YATAN EFSANE
Olimpos’un zirvesinde, bulutların arasında, tanrılar insanların kaderini şekillendirirken, denizlerin efendisi Poseidon’un oğlu...
-
Tarih MÖ 1184 ’tü. Truvalı Paris , o dönemin en güzel kadını olarak kabul edilen Sparta Kralı Menelaus ’un karısı Helen ’i...
-
"10 Kasım'da her yer kapalıydı, genelevler kapalı mıydı bilmiyorum?" diyen her devrin iktidar borazanı, sözde gazete...
-
Sokakta tozlu topun peşinden koşan çocuklar, hayallerinde onun adını mırıldanırlardı. " Ver Lefter’e, yazsın deftere! ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder