Bazen bir film yasaklanır ve biz asıl hikayenin perdede değil, perde arkasında oynandığını anlarız.
"OY’una Geldik" filmi, adından da anlaşılacağı gibi, politik bir oyun sahnesine dönüşmüş durumda. Üstelik bu kez başrolde sadece İlyas Salman değil, Kültür ve Turizm Bakanlığı da var.
Yönetmen Kazım Öz, seçimlerde sandık oyunlarını anlatmak için kamera arkasına geçmişti, ama görünen o ki asıl oyun kurucular, filmi göstermek yerine sansürlemeyi tercih etti.
Bu devirde bir filmi yasaklamak, dijital çağın ironisiyle, onu çok daha fazla izlenir ve konuşulur hale getirmek anlamına geliyor. Ama belki de mesele bu değil. Mesele, bir hikayenin hiç anlatılmaması. Çünkü sansür artık sadece neyi izleyip izleyemeyeceğimizi belirlemiyor; neyi konuşup konuşamayacağımızı, hatta neyi düşünebileceğimizi de şekillendiriyor. Sanki birileri, "Düşünme, izleme, sus!" diyor. Ama ironik olan şu ki, tam da bu yasak, insanları daha çok düşünmeye ve konuşmaya itiyor.
Bakanlık karar metnine bakınca, kelimeler sanki Orwell'in "1984" romanından çıkmış gibi.
"Oybirliğiyle uygun bulunmamıştır."
Bu, distopik bir cümlenin gerçek hayata sızmış hali. Peki, neye "uygun" bulunmamıştır? Gerçeklere mi? Eleştiriye mi? İroniye mi? Yoksa sadece yanlış insanları güldürme ihtimaline mi? Belki de "uygun bulunmamak", aslında "gerçeklerin rahatsız edici olduğu" anlamına geliyor. Ne de olsa, gerçekler bazen en büyük komedidir ve en büyük trajedi.
Filmin hikayesine gelince.
Ovacık’ta sol adaylar uzlaşamıyor ve sağ görüşlü biri başkan seçiliyor. Sonrası mı? Koltuğunu korumak için türlü numaralara başvuruyor. Ne büyük tesadüf! Bu öykü, bir film senaryosu değil de, herhangi bir seçim döneminin perde arkası olamaz mıydı? Sansür belki de bu yüzden devreye girdi. Gerçek, bazen kurmacadan çok daha fazla can yakıyor. Ve kimse, özellikle de iktidardakiler, canlarının yanmasını istemiyor.
Bu yasak, bir sinema filmine değil, düşünen, sorgulayan, gülen insanlara getirilmiş bir yasak. OY’unu vermek serbest, ama "OY"una gelmek yasak. Sanki birileri, "Oy verin, ama oyunuzun sonuçlarına fazla takılmayın" diyor. Ne de olsa, demokrasi sadece sandıkta bitmiyor ama sansür, her şeyi bitirebiliyor.
Böyle bir çağda, sansür sadece bir yönetmelik maddesi değil, bir zihniyet meselesi. Ancak unutulan bir şey var: Hikayeler, onları anlatanlardan bile uzun yaşar. Yasaklar gelir geçer, ama iyi bir mizah ve sağlam bir eleştiri, sansürü delip geçer. Çünkü gerçek sanatı engelleyemezsiniz, en fazla ona daha büyük bir seyirci kazandırırsınız. Ve belki de bu, sansürün en büyük ironisi: Yasakladığınız şeyi, daha da güçlü hale getirmenizdir.
Çünkü sansür, her zaman kendi kuyusunu kazar. Ve bu kuyuda, gülenler hep en sona kalır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne çıkan
ÇAĞLAR ÖTESİNDEN GELEN BİR MASALIN SON SATIRLARI
Zaman, bazı coğrafyalarda durur. Ya da biz durduğunu sanırız. Çünkü aslında akan zamandır, biz ona ancak belirli noktalarda doku...
-
"10 Kasım'da her yer kapalıydı, genelevler kapalı mıydı bilmiyorum?" diyen her devrin iktidar borazanı, sözde gazete...
-
Tarih MÖ 1184 ’tü. Truvalı Paris , o dönemin en güzel kadını olarak kabul edilen Sparta Kralı Menelaus ’un karısı Helen ’i...
-
Sokakta tozlu topun peşinden koşan çocuklar, hayallerinde onun adını mırıldanırlardı. " Ver Lefter’e, yazsın deftere! ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder