Özgürlük, sanıldığı gibi yalnızca fiziksel sınırların kalkması değildir. İnsan, en sert duvarların ardında bile özgür kalabilir ya da en geniş topraklara sahipken bile tutsak olabilir. Çünkü özgürlük, aslında insanın kafasının içindedir.
Bir hapishane hücresinde bile düşünebiliyorsanız, hayal kurabiliyorsanız, kelimeleri bir araya getirip yeni dünyalar yaratabiliyorsanız özgürsünüzdür. Ama dışarıda olup da korkularınız, kaygılarınız, öğretilmiş çaresizlikleriniz yüzünden düşünmekten bile çekiniyorsanız, gerçekte tutsak olan sizsinizdir. Özgürlüğü yalnızca dış koşullarda arayanlar, içsel zincirlerini göremedikçe hiçbir zaman ona ulaşamazlar.
Toplumlar, iktidarlar bireyleri kontrol altında tutmak için bazen fiziki duvarlar örer, bazen de görünmeyen ama çok daha güçlü olan zihinsel duvarlar inşa eder.
Öyle ki insan, bir süre sonra zincire bile ihtiyaç duymadan kendi kendini sınırlamaya başlar. “Bunu düşünmemeliyim,” “Bunu söylememeliyim,” “Bu konuda fikrim olamaz” dediğimiz her an, kendi zihnimizin gardiyanı oluruz. Oysa gerçek özgürlük, tüm baskılara rağmen düşünebilme, sorgulayabilme ve kendi yolunu çizebilme cesaretinde saklıdır.
Tarih boyu büyük filozofların, düşünürlerin, gazetecilerin, sanatçıların çoğu baskılar altında yaşamış ama düşüncelerini durdurmayı reddetmişlerdir. Zihinsel özgürlüğünü koruyabilen biri, yasakların, baskıların içinde bile yolunu bulabilir. Çünkü asıl mahkûmiyet, zincirler değil, zihinlerde yaratılan korkulardır.
Bir kuşun kafesi açık olduğu halde uçmaya cesaret edemediğini düşünün. Çünkü ona yıllarca kafesin dışının tehlikeli olduğu öğretilmiştir. O artık yalnızca bir kafeste değil, kendi zihninde hapsolmuştur. Oysa özgürlük, kanatların açık olup olmamasıyla değil, uçmaya cesaret edip etmemekle ilgilidir.
İnsan, her şeyden önce zihnini özgürleştirmeli. Ancak o zaman bedenini, yaşamını ve geleceğini özgürce şekillendirebilir. Çünkü zincirlerden önce kırılması gereken şey, zihne vurulmuş prangalardır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Öne çıkan
BUNCA İNSANI KAPATTIYSAK KİMİ ÖZGÜR BIRAKTIK?
Bir ülkenin en kalabalık şehirleri artık metropoller değil, cezaevleri. Hücreler dolup taşarken, sessizlik her zamankinden daha...
-
O, bir dağ çocuğuydu. Sislerin ardında saklı Maçka’nın yamaçlarında doğdu. Yüreği, "Göklerde Kartal Gibiydim" derc...
-
"10 Kasım'da her yer kapalıydı, genelevler kapalı mıydı bilmiyorum?" diyen her devrin iktidar borazanı, sözde gazete...
-
Sokakta tozlu topun peşinden koşan çocuklar, hayallerinde onun adını mırıldanırlardı. " Ver Lefter’e, yazsın deftere! ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder