GECE YARISI, CANOPUS YILDIZI VE DATÇA.



Bu gece uyku tutmadı nedense.
Saat 2'i geçti bile.
Hala verandadayım.
Mesudiye köyü derin uykuda.
Bir puhu kuşunun sesi geliyor uzaktan.
Bir de domuzların badem kırması ve köpeklerin havlaması.
Kafam hayli kıyak.
Promil yüksek.
Bir cigara yaktım, ardından bir yudum rakı.
Biraz kavun, bir dilim beyaz peynir.
O an nedense Romalı Tacitus'un sözü geldi aklıma
"Dünyadaki çirkinliklere tahammülünüz kalmadığında gözünüzü göğe çevirin.”
Tacitus önemli adamdı.
Hatip, avukat ve tarihçiydi.
Onun sözü dinlenirdi.
Ben de dinledim ve çevirdim gözümü gökyüzüne.
Yukarısı yıldız yorgan.
Tam karşımda Sirius parlıyor, ışıl ışıl.
Güneyde ise Canopus.
Canopus gökyüzünde ikinci en parlak yıldız.
Antik çağdan bu yana çok önemli ve kutsal kabul edilen bir yıldız.
Bedeviler "çölün gemisi" diyordu ona.
Ortadoğu halkları ise "evrenin feneri"
Helenler "altın dünya" dediler.
Kimileri de "yeni dünya"
Troya savaşını kaybeden Kral Menelaus'u Mısır'a ulaştıran geminin adıydı, Canopus.
Günümüzde uzay gemileri Canopus'un ışığının enerjisiyle yol alıyor.
Tıpkı Voyager 2 gibi.

*. *. *
Biliyor musunuz?
Bundan 2000 yıl önce Datça'da çok önemli bir bilim insanı yaşıyordu.
Knidoslu Eudoxus.
Filozof, matematikçi, coğrafyacı ve uzay bilimciydi.
Astronominin babasıydı. 


Gezegenlerin hareketlerini inceleyen ilk insandı.
Taşınabilir güneş saatlerini icat eden isimdi.
Bugün Burgaz diye isimlendirdiğimiz Paleo Knidos(eski Knidos) sırtlarında bir gözlemevi(rasathane) vardı.
Hemen hemen her gece gözlemevine çekilir ve Canopus yıldızını izlerdi.(*)
Canopus onun için de evrenin feneriydi.
O fenerin ışığıyla bakacağı yönü bulur ve yıldızları, gezegenleri gözlemlerdi.
O gözlemlerle bugünkü modern astronominin temellerini attı.

* *. *

Datça Yarımadası bugün ülkenin en gözde yerlerinden biri.
Özellikle pandemi sonrası büyük kentlerden kaçıp buralara yerleşenlerde yoğun bir artış var.
Ve de turist sayısında.
Temmuz ve Ağustos aylarında turistten geçilmiyor.
Tüm oteller, pansiyonlar doldu.
Sahillerde adım atılacak yer yok.
Kışın 20 bin olan Datça nüfusu bu günlerde 100 bine ulaşıyor.
Doğal olarak ilçede büyük bir kaos var.
Trafik, korna sesi, elektrik kesintileri, patlayan su boruları, yüksek sesli müzik, sağa sola atılan çöpler, maganda davranışlar, kavgalar, küfürler, dövüşler.
Saygı, sevgi, birlikte yaşama kültürü hak getire.
Esnaf ve halk doluluktan memnun ama insan kalitesinden şikayetçi.
Toplumsal bir sorun bu aslında.
Gelenler genelde Datça'nın havası, doğası ve denizi için geliyor.
Oysa bu yarımada sadece doğal güzellikleriyle sınırlı değil ki.
Coğrafyanın atası Strabon Datça için "yarımadaların en güzeli" derken, elbette sadece doğal güzelliklerini vurgulamadı.
Bu coğrafya binlerce yıllık bir kültür ve sanat merkezi aslında.
Tıpkı Eudoxus gibi nice ünlü bilim ve sanat insanları yetiştirdi bu topraklar.
Muhteşem Afrodit heykelini yapan ünlü yontucu Praksiteles, kralları amansız hastalıklardan kurtaran doktor Euryphon, ressamların kralı Poygnotos, dünyanın yedi harikasından biri sayılan İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos ve daha niceleri bu topraklarda yaşadılar.
Son örnek Can Yücel mesela.
Gecenin bu kör saatinde acaba diyorum, Datça sadece doğal güzelliklerini değil de yukarıda sözünü ettiğim kültürel ve sanatsal zenginliğini ön plana çıkarsa bu kaos yaşanır mı?
Bu turizm anlayışı ve gelen insan profili değişir mi?
Neyse..
Dedim ya, bende promil yüksek
Gece gece başımıza yeni icat çıkarmayalım.
Canopus aşkına.
Iyi uykular.
(*) Karia-George E. Bean
Fotoğraf: alıntı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHMET KAYA İLE FİKRET KIZILOK TAŞLAMASI

..VE O ANDA GÖKTEN BİR GEYİK DÜŞTÜ.

TÜRKİYE'NİN BİR NUMARALI KADINININ SIRLARLA DOLU YAŞAM ÖYKÜSÜ.