TEHLİKEDEKİ KARGI KOYU VE KARGI'DA DOĞMUŞ BİR DATÇA TÜRKÜSÜNÜN HAZİN ÖYKÜSÜ
1930’lı yıllardı.
O yıllarda Datça köylüsü için Kargı Koyu ve özellikle Kargı Deresi odun deposuydu.
Derenin etrafında büyüyen Pinar ağaçları (Kel Palamut) soğuk kış günlerinin kurtarıcısıydı.
Eski Datça halkı dini bayramlardan bir kaç gün önce nacakları (balta) alır, eşekler ve at sırtında şarkılar ve türküler eşliğinde Kargı’ya gider, Pinar odunu keserdi.
Bu bir gelenekti.
İşte böyle bir bayram öncesi Eski Datçalı gençler sabahın erken saatlerinde kalkıp, eşek ve at sırtında Kargı Deresi’nin yolunu tuttular.
Neşeleri yerindeydi.
Hep birlikte söyledikleri türküler Kargı vadilerinde yankılanıyordu.
Gençlerin arasında Osman da vardı.
Osman yakışıklı, kara kaşlı, ela gözlü, kibar ve güçlü kuvvetli bir delikanlıydı.
Nişanlısı Nergis’e çok tutkuluydu ve onu hiç aklından çıkarmıyordu.
Dereye vardıklarında herkes gözüne kestirdiği bir Pinar ağacında kesime başladı.
Osman da bir yandan baltayı savuruyor, bir yandan Nergis’i düşünüyordu.
Ama o bir anlık dalgınlık yok mu?
Osman yanlışlıkla baltayı dizine kaydırdı.
Acı bir feryatla ve kanlar içinde yere yıkıldı.
Baltayı o kadar güçlü vurmuştu ki, bacağı dizinden koptu topacaktı.
Gençler hemen Osman’a koştular.
Bir eşeğin sırtına bindirerek Eski Datça’ya yola koyuldular.
Ama ne yazık ki Osman, yolda aşırı kan kaybından can verdi.
Eski Datça’ya vardıklarında artık yaşamıyordu.
Haberi duyan yasa boğulmuştu.
Özellikle de Osman’ın nişanlısı Nergis.
Feryadlar içinde kendini yerlere atıyordu.
Ve orada, o anda ağıdını yaktı.
“Kargı Deresinin Piynar Odunu
Nacaklar mı yardı yavrum, senin budunu.
Aman gel kaçalım.
Arabacı yol ver geçelim.”(1)
Nergis’in bu ağıdı kısa zamanda dillere pelesenk, Muzaffer Sarısözen’in türküsüne derleme oldu.
O yıllarda Kargı Deresi değirmencisi Hakkı Çavuş, bu türküyü dilinden düşürmüyordu.
Bir gün Bodrum’dan gelen dostları Müsgebi(Ortakent) köyünden kemancı Köroğlu(Hasan Hüseyin Salım) ile kardeşi tamburi Fatma’ya Osman ile Nergis’in hikayesini anlattı ve defalarca bu türküyü söyledi.
Türkü, kemancı Köroğlu ve tamburi Fatma tarafından Bodrum’a taşındı ve orada da halkın en sevdiği türkülerden biri oldu.(2)
Bu türkü Eski Datça’nın türküsüdür.
Gerçek bir olayın öyküsüdür.
Kargı’nın tarihi, geleneği, geçmişidir.
Datça’da özel bir yeri vardır ve düğünlerde oyunu oynanır.
Bugünlerde Kargı Koyu gündemde.
Ne yazık ki, tarihiyle, kültürüyle, türküleriyle değil katledilme tehlikesi ile gündemde.
Biliyorsunuz, bir kaç gün önce bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla Kargı Koyu’nun 128 dönümlük en güzel arazisi Özelleştirme İdaresi’ne devredildi.
Kamuya yani Datça halkına ait arsa bir işadamı satılacak ve oraya dev gibi beton yığını bir otel dikilecek.
Geçmiş uygulamalardan çok iyi biliyoruz ki, o otel kısa sürede Kargı Koyu'nu da halka kapatacak, oradaki küçük esnafa da yaşama hakkı tanımayacak.
Buna seyirci kalamayız.
Buna göz yumamayız.
Türkülerimizi susturmak istiyorlar.
Yusuf Hayaloğlu diyor ya;
“Türküleri yakmayın!
Türküler çicektir, en umutsuz zamanda açar.
Kavgayı uzatmayın kardaş.
Yüzyıllardır tuz döke-döke
Çürüdü bu yaralar.
Kanatmayın diyorum, kanatmayın.”
Yeter artık.
Bırakın Kargı Koyu Doğal Kalsın.
Bırakın Türkülerimiz Susmasın.
Sözü yine Yusuf Hayaloğlu ile bitirelim.
"Türküleri dövmeyin
Türküler gözyüzüdür karanlığa çakar
Üstümüze gelmeyin kardaş."
Kaynaklar.
(1) Avukat Yusuf Ziya Özalp(Datça tarihi yazıları)
(2) Mehmet Uslu(Türkülerin sözleri, yorum, öykü ve anıları)
NOT 1: Bu bilgilere ulaşmamda isim ve kaynak veren GÖKÇER KARAAĞAÇ’a teşekkür ederim.
NOT 2: Paylaştığım Türküyü söyleyen Mesudiye'de yaşayan müzisyen Ender Kasal'dır
Yorumlar
Yorum Gönder