LANETLENMİŞ BİR IRKIN LANETLİ MİRASI


Fotoğraf: Ben Mulder


"Coğrafya kaderdir" demişti İbni Haldun.
Düşünülmesi gereken bir söz.
Gerçekten coğrafya kader midir?
Yoksa coğrafyanın kaderi o coğrafyada yaşayan insanların elinde mi?
Ya da şöyle mi sormak gerekir?
Coğrafya mı insanların kaderini belirler,  yoksa insanlar mı yaşadıkları coğrafyanın kaderini?
Şimdi gelin düşünelim.

Ege ve Akdeniz sahilleri gibi bir cennet hangi coğrafyada var?
Gökova Körfezi, Datça Yarımadası, Fethiye, Köyceğiz, Göcek gibi doğa harikaları.
Dantel gibi işlenmiş koylar, cam gibi berrak sular, uçsuz bucaksız ormanlar.
Kültür ve sanatla dolu antik kentler.
Binbir çeşit endemik bitki.
Bir o kadar yaban hayat.
Dört mevsim güneş.
Mavi turlar.
Gerçekten nerede var?
Yok. 
Sadece bu cennette var.

Ama gel gör ki, bu cennet üzerinde yaşayanlar tarafından cehenneme çevriliyor.
Şehirleri parseleyip satan haramiler, özel çevre koruma bölgesi, sit alanı, orman, doğal yaşam demeden bu coğrafyayı yerle bir ediyorlar.
Sahiller işadamlarına kiralanıyor.
Sit alanları imara açılıyor.
En güzel yerlere termik santraller kuruluyor.
Her yer rüzgar enerji santralleriyle kuşatılıyor.
Kaçak inşaatların önü arkası bir türlü kesilemiyor. (Datça Mesudiye'de imar barışından sonra 8 ayda yapılan kaçak inşaat sayısı 183)
Yatlar, gezi tekneleri bu güzelim, cam sulara sintine bırakıyor.
Ormanlar yakılıyor.
Kısıtlı olan su kaynakları hoyratça kullanılıyor.
Tarihi sit alanları, doğal yaşamın en çok olduğu yerler Dünya Ralli Şampiyonası'nın parkuruna sokuluyor.

Peki, biz sıradan vatandaşlar ne yapıyor?
Kimse kusura bakmasın ama bokun üstüne tüy dikiyoruz.
Pislikleri görmüyor, duymuyor, konuşmuyoruz.
Kimimiz korkudan, kimimiz vurdum duymazlıktan.
Kimsenin sesi çıkmıyor.
Karşı çıkan bir avuç insan da hep yalnız bırakılıyor.
Sanki bitkisel hayattayız.
Felçli gibi dışkımızı tutamıyoruz.
Bugünlerde her yerden kötü haberler, iğrenç görüntüler geliyor.
Bayram tatili nedeniyle tüm sahiller birer çöp alanı adeta.
Yol kenarları, kumsallar, kent içleri  pislikten geçilmiyor.
Cam şiş, pet şişe, sigara paketi, izmarit, çocuk bezi, kadın pedi.
Aklınıza ne gelirse, milyonlar eline geçeni arabadan dışarıya atıyor.
Oysa o cam şişeler o kadar tehlikeli ki.
Orman yangınları çoğu kez o atılan cam şişelerden çıkıyor.
Görenler susuyor.
Görmezden geliyor.
Bir kızılderili atasözü şöyle diyor.
"Yanlışı gören ve önlemek için çabalamayanlar, yanlışı yapanlar kadar suçludur."
Kabul edelim dostlar.
Suçluyuz.
Hepimiz suçluyuz.
Bu cenneti haketmiyoruz.
Üstelik ihanet ediyoruz.
Ve ne acıdır ki, bu ihanetin bedelini çok yakın zamanda çocuklarımıza, torunlarımıza ödeteceğiz.

Sadun Boro yatla dünyayı gezen ilk denizcimizdi.
Girmediği koy, çıkmadığı sahil kalmamıştı.
Ölmeden bir yıl önce Hürriyet Gazetesi'ne şöyle demişti.
"60 yıl dünyanın tüm denizlerinde dolaştım, dolaşmadığım deniz koy ülke kalmadı. Doğasına, denizine, ülkesine böylesine hoyrat kötü ve vahşice davranan millet görmedim. Vahşi dediğimiz yamyamlar bile doğasına böylesine vahşice davranmıyorlardı."

*.  *.  *

İbni Haldun bugün bu coğrafyada yaşasaydı acaba yine "coğrafya kaderdir" der miydi?
Bir zaman makinasına girip 50 yıl sonrasına gittim
Aramızdan birinin yazar olmuş torununun bu coğrafyayı anlatan kitabının başlığı şöyleydi.
"Lanetlenmiş bir ırkın lanetli mirası!"





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHMET KAYA İLE FİKRET KIZILOK TAŞLAMASI

..VE O ANDA GÖKTEN BİR GEYİK DÜŞTÜ.

TÜRKİYE'NİN BİR NUMARALI KADINININ SIRLARLA DOLU YAŞAM ÖYKÜSÜ.