ONURLARI İÇİN ÖLÜMÜ SEÇENLERE...


MÖ 42’lerdi.
Fethiye’nin dağlık bölgeleri kan gölüne dönmüştü.
Oklar, mızraklar havada uçuşuyordu.
Kılıçlar elma keser gibi baş kesiyordu.
Savaşın tam ortasında Xanthoslu genç bir kadın boynunu ilmiğe geçirmiş,  kendisini asmaya çalışıyordu.
Bir elinde kendi elleriyle öldürdüğü çocuğu vardı.
Diğer elindeki meşaleyle de evini yakıyordu.
Kararlıydı.
Ne kendisini, ne çocuğunu, ne de evini düşmana bırakmayacaktı.
Düşman Roma İmparatorluğu’ydu.
Para ve güç için Akdeniz’e inmişti.
Onbirlerce askerle Likya’nın başkenti Xanthos’a saldırdılar.
Komutan Brütüs, atın üstünde kendisinden ve ordusundan emin zaferi bekliyordu.
O anda gözü intihar eden kadına takıldı.
Dondu kaldı.
Sonra etrafına bakındı.
Gözlerine inanamadı.
Xanthoslular teslim olmuyordu. Kaybedeceklerini anladıkları için kadın erkek bir bir intihar ediyorlardı.
Brütüs hemen askerlerine emretti.
“Bu onurlu insanları öldürmeyin!.”
Ama iş işten geçmişti. 
Yunanlı tarihçi Plutarkhos’un anlatımına göre Likyalılar sağ teslim olmamak için önce çocuklarını, eşlerini kendi elleriyle öldürüp, sonra bir bir intihar etmişlerdi.
Son nefeslerini verirken de herşeyi yakmışlardı.
Savaş bitinci Brütüs’e sadece harabe bir kent kalmıştı.



Xanthoslular’a bu bağımsızlık aşkı atalarından geçmişti.
Ataları da onurlarını korumak için defalarca böyle topluca intihar etmişlerdi.
Tarih MÖ 545’di.
Pers komutanı Harpagos emrindeki yüzbine yakın askerle Xanthos’u kuşattı.
Xanthoslular dev düşman karşısında sadece 6 bin kadardılar.
Günlerce direndiler, kahramanca savaştılar.
Ancak, yenilgi kaçınılmazdı.
Gerisini tarihçi Heredot anlatıyor.
“Harpagos Xanthos Ovasına indiği zaman, Xanthoslular bitmez tükenmez kuvvetlere karşı, az sayıda güçleri ile dövüştüler ve yiğitlikte nam saldılar ama yenildiler. Kadınlarını, çocuklarını, hazinelerini, kölelerini kaleye doldurdular. Alttan ve yandan ateşe verdiler. Öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak, düşmana saldırdılar. Savaşta tek kişiye varıncaya kadar, savaşarak öldüler. Bu ateşten yalnızca başka yerlerde bulunan Xanthoslu 80 aile kurtulabildi. Onlar şehri baştan kurdular.”

Şehri baştan kuranlar, mermerlerin üzerine yaşananları yazmayı da ihmal etmediler.
“Evlerimizi mezar yaptık,
Ve mezarlarımızı kendimize ev.
Evlerimiz ateşe verildi,
Ve mezarlarımız yağmalandı.
Yüksek tepelere sığındık,
Yerin dibine saklandık,
Su içinde gizlendik,
Geldiler ve bizi buldular.
Bizi yaktılar ve yok ettiler,
Bizi yağmaladılar.
Ve biz,
Analarımızın uğruna,
Kadınlarımızın uğruna.
Ve biz,
Onurumuz uğruna,
Ve özgürlüğümüzün.
Biz, bu toprakların insanları,
Topluca intiharı aradık
Arkamızda bir ateş bıraktık,
Hiç sönmeyecek.”



Onurları için ölümü göze alan Xanthoslular’ın arkalarında bıraktıkları ateş hiç sönmemişti.
Bizanslılar’ın, Araplar’ın istilasına uğrayan kentlerindeki yapılar binlerce yıl ayakta kalmıştı.
Heykeller, anıt mezarlar, lahitler hepsi onları ölümsüz yapmıştı.
Taki 1838 yılına kadar. 
Ocak ayıydı.
İngiliz Kraliyet Donanması’na bağlı savaş gemisi H.M.S Beacon, Kınık yakınlarında Eşen Çayı'nın denize döküldüğü bölgeye demir attı.
Gemide arkeolog Charles Fellows vardı. Görevi Xanthoslular'ın düşmana vermedikleri anıtları İngiltere'ye götürmekti.

Üstelik, Osmanlı padişahından izin almıştı.
Sadece izin de değil, kazılarda çalıştıracak köylü de.
Fellows aylarca kazı yaptı, Xanthos’un altını üstüne getirdi. 
Sonunda 90 büyük sandıkta toplanan tarihi eserler öküzlerle savaş gemisine taşındı ve yapıldığı topraklardan kaçırıldı.
Xanthoslular’ın canları pahasına düşmana teslim etmedikleri anıtlar, padişah izniyle British Museum’a götürüldü.
Götürülenler arasında Payava lahti, Nereid Anıtı, Harpy Anıtı, heykeller, figürler, yüzlerle tarihi eser var.
Şimdi Londra’da sergileniyorlar.



Osmanlı padişahının izninden sonra Xanthos defalarca talan edildi.
1998 yılında UNESCO kenti Dünya Miras Listesi’ne almasa belki ören yerinde tek taş bile kalmayacaktı.
Şimdi giden eserlerin tekrar Xanthos’a getirilmesi için çabalar var.
Antalya Tanıtım Vakfı, “Eserler Ait Olduğu Yerde Güzeldir” adı altında bir proje başlattı ve 1 milyon imza ile UNESCO’ya başvurmayı kararlaştırdı.
Verirler mi?
Sanmam.
Adamlar çalmadılar ki, padişahtan izinle götürdüler.
Onurları için ölümü göze alan Xanthoslular’ın bizlere emanet bıraktığı eserler, taht sevdası  uğruna İngilizler’e peşkeş çekildi.
Tarihin babası Heredot yaşasa, acaba bu olaya ne derdi?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHMET KAYA İLE FİKRET KIZILOK TAŞLAMASI

..VE O ANDA GÖKTEN BİR GEYİK DÜŞTÜ.

TÜRKİYE'NİN BİR NUMARALI KADINININ SIRLARLA DOLU YAŞAM ÖYKÜSÜ.