14 Mart 2021 Pazar

İMHOTEP'DEN GALENOS'A BİR TIP MASALI.



Mitoloji ile Tıp birbirlerine çok uzak görünseler bile çok güçlü bir ilişki içindeler.  Mitoloji, tanrılarla, tanrıçalarla, doğaüstü güçlerle süslenmiş halk hikayeleri.

Tıp ise araştırma, deneme, gözleme, mantık ve kanıtlara dayalı çok önemli bir bilim. O halde Mitoloji ile Tıp nasıl ilişki içinde.Anlatalım.

Tıp kelimesinin Antik Mısır Tanrısı Amon’un şehri, dönemin en önemli sağlık merkezi Teb’den (Thebai) geldiği kabul edilir. Bu kentte dönemin en ünlü hekiminin adı da İmhotep.

Tıbbın sembolü iki yılan ise Sümerler’in Gılgamış Destanı’na dayanıyor. Yılanlardan biri zehiri, diğeri panzehiri temsil ediyor.
Baldırımızın arka bölümündeki kas grubunun topuk kemiğine birleşmesini sağlayan Aşil Tendonu’nun ismi, Homeros’un İlyada’sındaki Troya Savaşı'nın en önemli figürlerinden biri olan Akhilleus’dan (Aşil) kaynaklanıyor. Bilindiği gibi efsanede Aşil topuğundan yediği okla öldürülmüştü.

Mitoloji ile Tıbbın birlikteliği o kadar güçlü ki. 
Mesela zararlı bakterilere Stafilokok adı veriliyor. Yunan Mitolojisi’nde Aitolia kralı Oinos’un keçilerini otlatan çobanın adı “Staphylus”dur. Staphlyus bir gün
ottattığı keçilerden birinin sürekli sürüyü geç katıldığını fark edince, keçiyi izliyor ve keçinin sürüden ayrılır ayrılmaz bir asma bahçesinde asma yediğini görüyor. Antik Yunanca’da Stapilok üzüm, Oinos ise şarap anlamına gelmekte. Bu nedenle mikroskopta üzüme benzeyen bu bakterileri çoban Staphylus’tan esinlenerek “Stafilokok” deniliyor.

İnsan dışkısında bulunan ipliksi, düz, kıvrık ve küre biçiminde şekillenen Proteus bakterilerinin de mitolojiye dayanan böyle bir hikayesi var.
Yine mitolojide tanrıların yalanlarını ortaya çıkaran ve kanatlı melek olarak betimlenen İris, gökkuşağının sembolüdür. Tıpta gözün rengini veren tabakaya bu nedenle “İris Tabakası” deniliyor.
Bir başka Tıp ile Mitoloji buluşması vücut ateşinde görülüyor. “Febris” Yunan Mitolojisi’nde “ateş ve sıtma” tanrıçasıdır. Tıpta da “Febris” deyimi yüksek ateşli hastalıklarda kullanılan bir terim.
Yine tıpta çift cinsiyetli kişilere “Hermafroditizm” tanısı konuluyor. Bu isim de Afrodit ve Hermes’in çift cinsiyetli olduğu için günahkar kabul edilen oğullarından kaynaklanıyor.
Psikiyatride insanların korkularını ifade etmek için “fobi” sözcüğü kullanılır. Örneğin kapalı yer korkusu “Klostrofobi”, hayvan korkusu “Zoofobi
Fobi sözcüğü de mitoloji kaynaklı. “Phobos” savaş tanrısı Ares’in yardımcısı olan ve korku ile dehşeti simgeleyen bir varlık. Fobi kelimenin kaynağı.
Tıp ile mitoloji ilişkisinde bunlar gibi daha onlarca örnek verilebilir.
Ancak fazla uzatmadan mitolojik bir öyküyle Tıp Bayramı’nı kutlayalım.

Ünlü hekim Bergamalı Galenos döneminde, bu toprakların en önemli tıp merkezi Asklepion’a bir hasta getirilir. Uyku odasına alınır, sayıklamaları, rüyaları gözlemlenir. Ancak hastalığına bir teşhis konulamaz. Umut yoktur.
Hekim Galenos bakar ki, tıp çaresiz, hastanın Asklepion’un giriş kapısının dışına çıkarılmasını ve ailesine haber verilerek evine gönderilmesini ister. Çünkü, Bergama’daki Asklepion’un kapısında “Buradan içeri ölüm giremez” yazmaktadır.
Ölümle boğuşan hasta dışarıda akrabalarını beklerken, aynı kaseden içtikleri sütü kusan yılanları görür. Yılanlar sütün başında kavga ederken, birbirlerini ısırarak süte zehir bulaştırırlar. Ümitsiz hasta bir an önce canına kıyma düşüncesiyle sürüne sürüne süte yaklaşır ve soluksuz içer.
İçer içmez de bayılıp yere düşer.
Ancak, bir süre sonra bir  mucize yaşanır.
Hasta iyileşerek ayağa kalmıştır. 
Hemen hekim Galenos’a haber verirler.
Galenos yıllarca aradığı zehire karşı panzehiri bulmanın sevinciyle hastayı kucaklar ve Bergama Asklepionu'nun kapısına aynı kaptan içtikleri sütü kusan iki yılan kabartmasının betimlendiği bir sütun diktirir.

*.  *.  *

Bugün 14 Mart.
Tıp Bayramı.
Tüm sağlık çalışanlarımıza saygılarımızla.

8 Mart 2021 Pazartesi

YATAĞAN'IN RANTINA BAK, ŞU YUNAN'IN YAPTIĞINA BAK




Yunanistan'ın Midilli Adası’nda geçen haftaki arkeolojik kazılarda  bir hamam bulundu.

Kalenin altında.

Yaklaşık 600 yıllık.

16’ncı yüzyıldan kalma bir Osmanlı hamamı.

Midilli doğumlu olan Barbaros Hayreddin Paşa’ya ait.

Bu Midilli’de bulunan en eski hamam.

Arkeologlar için önemli bir keşif.

Eski Eserler Müdürü Pavlos Triantaphyllides, bulunan hamamın ada tarihi için çok çok önemli olduğunu, hemen koruma altına alınacağını, önce üstünün gölgelikle kapatılacağını, gelecekte de ziyarete açılacağını söyledi.


*.  *.  *


Aynı tarihlerde Muğla Yatağan’da bir hamam yıkıldı.

O da 600 yıllık.

O da bir Osmanlı Hamamı.

Kömür arayan bir maden şirketinin iş makinaları, hoyratça 600 yıllık tarihi yerle bir etti.

Oysa, bu hamam Muğla Kültür Varlıkları Korumu Kurulu tarafından 2012 yılında tescillenerek koruma altına alınmıştı.

Koruma altındaki hamam yıkıldı.

Yöredeki yurttaşlar şikayet etmese, kimsenin ruhu duymayacaktı.



Midilli bir Yunan Adası.
Yunan Adası’nda bulunan tarihi bir Osmanlı hamamı Yunanlılar tarafından özenle koruma altına alınıyor.

Yakında ziyarete açılacak.

Yatağan Türkiye’nin şirin bir beldesi.

Yatağan’da devletten yüz alan maden şirketleri tarihi, kültürü, doğayı katlediyor.

Yetinmiyor, 600 yıllık bir Osmanlı hamamını yerle bir ediyor.

Başka söze gerek var mı?

4 Mart 2021 Perşembe

PAPATYA KOKUSU

Zeus'un en güzel kızıydı Astrea.
İyilik meleğiydi.
İnceliğin ve zerafetin sembolüydü.
Ne zaman bir kötülük görse gözyaşlarına boğulurdu.
Gün geldi, yeryüzündeki kötülüklere dayanamaz oldu.
Babasına yalvardı.
"Beni bu dünyadan uzaklaştır."
Zeus gökyüzüne gönderdi, güzeller güzeli kızını.
Astrea artık yıldızların arasından izliyordu, insanoğlunun kötülüklerini.
Ve her gördüğü kötülükte ağlıyordu.
Gözyaşları tek tek  toprağa döküldü.
Ve her gözyaşı düştüğü yerde bir çiceğe dönüştü.
İnce, zarif, ak bir çicek.
Papatya.

Bugünlerde dağ taş papatya.
Her yer sarı beyaz.
Doğanın aşk bahçesi adeta.
Sade ve gösterişten uzak.
Sıcak ve samimi bir bahçe.
Üstelik gezmek, koparmak bedava.

Aşıkların fal açtığı çicektir papatya.
Hele o son yaprağı var ya.
Ya karalara bağlar insanı.
Ya mutluluktan uçurur.
O'nun sizi sevip sevmediğini o son yaprak söyler.
O yüzdendir ki Can Yücel, "Sana da kırgınım papatya, bir seviyoru sığdıramadın onca yaprağına" der.
Ya Edip Cansever.
"Tek ihtiyacım neydi biliyor musun,
Bir papatya yaprağı daha."
O son yaprak hüznün ya da sevincin habercisidir.
Vazoları süsleyen en güzel kır çiceğidir papatya.
Astrea gibi inceliğin ve zerafetin çiceğidir
Güzelliğin çiceği.
Bütün çiçekler, ne kadar güzel olduklarını elbette duymak ister.
Ama papatyaya bir papatyanın ne güzel olduğunu işitmek yeter!

İngilizler "Daisy" diyor papatyaya.
"Day's Eye"nin kısaltılmışı.
Gün ışığında yapraklarını açıp, karanlıkta kapattığı için.
Kürtler "Beybün" diyorlar.
Bir dönem güney doğuda parklara "Beybün" isminin konulması yasaktı benim ülkemde.
İtalyanlar ve Yunanlılar " Margerita"  der.
Peki biz niye "Papatya" diyoruz acaba?

Papatya kelimesi Rumca "Papadia"dan geliyor.
"Papazın Karısı" demek.
Anadolu Rumları, papaz eşlerine kızlık isimleriyle hitap etmezler.
"Papadia" derler.
Papadia hanım!
Peki, papazın karısı ile papatya ne alaka?
Rivayet odur ki, yıllar yıllar önce Türkler ve Rumlar birlikte yaşadığı günlerde, Nevşehir'de bir köyün papazı,  başka köyden bir kızla evlenir.
Türkler papazın eşine ismini sorarlar.
O da yerden papatyayı koparıp, ismim bu der.
Aslında "Margerita" demek ister.
Ancak, bizimkiler çiceğin adının "Papadia" olduğunu sanır.
O gün bu gün bu narin çiceğe papatya diyoruz.
Papazın Karısı yani.
Ömrünüz papatyalar gibi ak, temiz, sevgi dolu geçsin.

Öne çıkan

PİYANOLARI DA ZİNCİRE VURURLAR

Bir piyanoyu neden susturmak ister bir rejim? Bu sorunun cevabı, sadece müzikte değil, müziğin taşıdığı anlamda gizli. Çünkü b...