O ILGIN AĞACI



Anadolu’da bir köy.
Dağ başında üç beş hane.
Sürdürüyor uzun sözün kısasını deli divane. 

Bir gün UFO (kimliği belirlenemeyen uçan cisim) gibi bir genç geldi bu köye.
Neyin nesi, kimin fesi, soran – bilen yok.
O sırada köyün bir sığırtmaca ihtiyacı vardı.
Bizimkinden iyisi mi olacak?
Kendisinin tavuğu bile yoktu ama köyün davarını – naharını (küçükbaş ve büyükbaş hayvan sürülerini) o güdüyordu.
“Garip Çoban” diyorlardı ona.
Gel zaman git zaman, bizim Garip’in fakir gönlü, köyün tek zengin adamının kızına konmaz mı?
Ulan oğlum; sen bir garipsin; sen kiim, ağa kızı kim?
Ama Garip’in de olsa, gönül bu.
Yasak, ferman dinler mi?
Bizimki, dere kıyısından bir kamıştan yedi delikli bir kaval yaptı.
Kara sevdasını, kavalın yanık sesiyle dillendiriyordu.
Bir gün, bizim köyün güzelini, çayın öte yakasının ağasının oğluna istediler.
Dediler ki “Bahçenizdeki güle dermeye geldik, prensesinizi prensimize istemeye geldik.” 
“Eh, düşünelim, nasipse” falan denildi.
Arası soğumadan söz, nişan derken, sıra geldi düğüne.
İki köyde toy dernek kuruldu.
Zurna öttürüldü, davula vuruldu.
Derken, geldi çattı gelin alma.
Gelin ata bindi, “ya nasip” dedi.
Nasip olmadı.
Gelin alayı yürüdü, çayın yanında duruldu.
Zira, deli çay, büsbütün dellenmiş, üzerindeki köprüyü yıkmıştı.
Ama, gelin, baba evine dönemezdi.
“Deh” ettiler gelinin atını dereye.
Birkaç adım attı atmadı, deli dalgalar atı devirdi; at bir yana, gelin bir yana.
Herkes çayın kıyısında “koşun, “kurtarın murad almamış gelini” diye bağırıyordu ama, bir Allah’ın kulu suya atlayayım demiyordu.
Vaziyeti, bayırın yükseğinden gören Garip Çoban, yel oldu esti, sel oldu aktı.
“Savunun bre gavatlar” deyi suya atladı.
Gelini tuta yazdı ama, gür bir dalga, ikisini boz bulanık suya gömdü.
Aldı da vermedi geri.
O günden sonra ikisini de gören tutan olmadı.
Yalnız, ertesi yaz, o derede birisi beyaz, diğeri pembe iki ılgın çıktı.
Dediler ki o köyün söz bilenleri;
"İşte, şu pembe çiçekli ağaç bizim murad almamış gelinimiz, ak çiçekler açan da Garip Çoban.”
*. *. *

Mitolojiyi şiire döken Prof. Dr. Şadan Gökovalı Anadolu Efsaneleri’nde böyle anlatır Ilgın Ağacı’nın hikayesini.

Şimdi gari sizin de yolunuz Datça Mesudiye’ye düşürse, Ovabükü’nde deniz kıyısında Nil Pansiyon’nun önündeki ılgın ağacının altına uzanın.
Akdeniz ve Ege’nin damıtılmış rüzgarlarında Garip Çoban ile Gelin kızın seslerini duyacaksınız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AHMET KAYA İLE FİKRET KIZILOK TAŞLAMASI

..VE O ANDA GÖKTEN BİR GEYİK DÜŞTÜ.

TÜRKİYE'NİN BİR NUMARALI KADINININ SIRLARLA DOLU YAŞAM ÖYKÜSÜ.